22 Ağustos 2015 Cumartesi

Kereviz, Cânân ve Ahmet Haşim'e dair...

Kiloyla ilgili konuşmalardan oldum bittim nefret ederim. İnsan için geviş getirmek ne kadar lazımsa bu sohbetler de o kadar yapıcıdır! Bu tür lafazanlıklar ortamı şenlendirmiyor; migrenlendiriyor. Yetmezmiş gibi bir de üstüne doğal, sağlıklı, ille organik beslenme takıntıları türedi! Herkesin kafası karışık; fakat bir o kadar da uzman herkes! Deprem tartışmalarını andırır bu atışmalar. Falanca jeolog şu tarihte fay kırılacak diye bağırdı, fişmanca jeofizikçi o tarihte fayın fosur fosur uyuyacağını haykırdı, vs... 

O uzmandan bu uzmana zıplamaya ne hacet; ben ölçümü buldum sevgili okuyucum. Eskiler ne güzel söylemiş: Ne ifrat, ne tefrit. Yani ne aşırıya kaç, ne de kendini yoksun bırak. Önümüze konan yiyeceklerin hepsini dünya nimeti olarak görüyorum. Örneğin, kereviz ne kadar dünya nimetiyse hamburger de o kadar nimet. Aradaki tek fark, insanın gıdaya şeytani müdahalesi! Zararlı olduğuna hiçbir itirazım olmadığı halde ben hamburger konusunda katı olamıyorum. Eninde sonunda elimde patlayacağını bildiğim bir yasağı koymuyorum kendime, diğer bir deyişle, nefsimi kıvrandırmıyorum. Canım istiyorsa ayda bir ya da iki tane yiyorum. Bu sayı kişilere göre değişebilir; ancak bir haftada dört-beş öğün hamburger yemeyi de pek akıl kârı görmüyorum. 

Karşılaştırma yaparken kereviz örneğini -tövbe hâşâ- kerevizi aşağılamak amacıyla yapmadım! Kerevizi hamburger kadar ağız sulandırıcı bulmamamız, katkı maddelerine alışmış bünyelerimiz için alışıldık bir durum. Kokusu da üstüne tuz biber! Ancak mutfaktaki ataletimizin de bu sessiz sakin, kalender sebzeye haksızlık etmemizde katkısı büyük! Öyle güzel yemek tarifi siteleri var ki, kerevizi kış günlerimin kadim dostu belletecek kadar katkısı oldu benim yemek repertuarıma. Bol ekşili aroması, ipeksi dokusuyla damağı nurlandıran kereviz parçacıklarının dil kaydırağınızdan aşağı doğru usulcacık yuvarlanarak indiğini bir hayal edin! 

Bazen korkmuyor da değilim; bu dostluklarımı gün gelir çatık kaşlı bir uzman elimden alırsa diye! Öyle ya, yumurtaya senelerce iftira atılmadı mı "zararlıdır, tez bırakıla!" deyu? Sonra devran döndü, mazlumun ahı yerde kalmadı; Türkiye'nin en ünlü kalp cerrahlarından biri çıktı televizyonda canlı yayına ve yumurtadan özür diledi! Aynen öyle. Allah'tan yumurta vakur duruşundan taviz vermedi de, iş tatlılıkla çözüldü.

Bir de şunun hastasıyım: "Uzmanlar uyarıyor: Haftada 3 defa balık yiyin!", "Uzmanlara göre haftada 3 kez baklagil pişirmek sağlığın sigortası!", "Uzmanlar haftanın 3 günü mutlaka sebze haşlayın diyerek hepimizi haşladı!" O halde basit bir hesap yapalım. Hepsinden 3'er gün pişirelim desek bir hafta 9 gün ediyor! Yahut öyle çıldırmışcasına sofra hazırlayacağız ki, balığın yanında nohut da olacak, hiç kaçarı yok; yoksa hesap tutmuyor! Gel de Cem Karaca'nın "Beni Siz Delirttiniz" şarkısını söyleme!

Diyelim sıkı bir sağlıklı yaşam pratiği tutturduk. Balığımız, etimiz, kuruyemişimiz, sporumuz, stresten uzak düşünce yapımızla uzmanlara taş çıkartıyoruz. Sonunda biz kime dönüşeceğiz? Hani şu çevrimiçi zirzopların yaptığı zalim bir karşılaştırma var ya iki yaşıt arasında: Canan Karatay-Nebahat Çehre! Bizi bekleyen yaşlılık hangisindeki gibi ortaya çıkacak?! Farkındayım; bir yüzücüyle bir basketbolcuyu kıyaslamak kadar kaçık bir bakış bu. Ama aklımdan da çıkmıyor! Ben de iyi kötü bilimsel anlamda emek veriyorum. Burada Canan Karatay'ın yanındayım. Öte yandan güzelliğimi de muhafaza etmek istiyorum. Bu yönüm ise Nebahat Çehre'ye imreniyor.

Tüm bu ölümcül (!) çelişkileri, derin meseleleri bırak, yine başta önerdiğimi uygula sevgili okuyucum. İyi yemek pişir, mutfağını renklendir, aman hareketi ihmal etme. Bir de büyük konuşma, sonra hiç ummadığın bir gariban besinden özür dilemek zorunda kalırsın! Bir şey değil, sana o nimeti karşılıksız sunan Allah'ın gücüne gider!

Canan ismini zikretmişken son sözü Ahmet Haşim'e bırakalım, bakalım Canan nerelerde salınırmış: Cânân ki gündüzleri gelmez / Akşam görünür havz üzerinde. Orhan Veli de Ahmet Haşim'e nazire uçururcasına demiş ya: Cânân ki Degüstasyon'a gelmez / Balıkpazarı'na hiç gelmez. Şimdi size bir bilmece: Bu şiirlerin hangisinde Canan Karatay kastedilmektedir? İpucu: Orhan Veli'nin şiirinde adı geçen mekanlar içkilidir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder