Olup olacağı şu kadarcık bir kitaplığım var, evime gelen pek çok insan şaşırmadan edemiyor: Bu kitapların hepsini okudun mu? Bir de konuklarımın merhametli anlarına denk geldiyse gözlerime bir acıyorlar ki sormayın gitsin. Oysa gözlerim gönüllü bekçisi satırların ve okumak gönle şenlik, zihne ziyafet...
Yer sorunu var üstelik. Dolayısıyla kendime artık sadece şiir kitabı alabilecek kadar kota tanıdım. Şiir okunup bitirilmeyeceği için diğer türde kitapları kütüphaneden veya kardeşimden ödünç alarak da kısmen idare edebiliyorum.
Yerim dar olabilir; ama düşleri de böyle üç dolaba bir odaya sıkıştıramayız ya. Şu daracık odadan uçup ağzımın suyunun aktığı kütüphaneleri gezeyim biraz.
Aşağıdaki fotoğraf Cincinnati Kütüphanesi'nden (ABD). Kasvetli gibi dursa da nasıl nefis kitap tozu kokuyordur orası.
İrlanda'daki Trinity College kütüphanesi. Nice Van Gogh tablosundaki sarıları aratmayacak güzellikte bir ışığı var.
İhtişamlı kütüphane arayanlar Prag Milli Kütüphanesi'ne gitmeli herhalde. Fakat paspal da girilmez ki oraya, kotla oturulsa sırıtır!
Ülkemizden bir kütüphane, ODTÜ kütüphanesi. ODTÜ'nün yemyeşil yerleşkesi üzerinden Ankara'nın tepelerini gözleyen manzarası muhteşemdir bu arada.
Ben kalender insanım; bu kütüphanelerden birini mülk edinsem yeter, hepsini istemiyorum. Abartıyor muyum? Hayaller söz konusu olunca abartı kelimesinin hiçbir hükmü kalmaz. Olmayanı olduran, gülmeyeni güldüren, kavuşulmayanı kavuşturan, iyileşmeyeni iyileştiren canımın içi, gözümün nuru hayaller... Üstelik mübalağa (abartı) en sevdiğim söz sanatlarından biridir. Sehl-i mümteni gibi kaçak güreşmez mesela!
Biraz daha gerçeğin sınırlarında gezinirsem hayalimdeki evin hayalimdeki kitaplığı şöyle de olabilir:
Bu fotoğraftaki gibi bir odada sevdiklerime ikramlarda bulunup onlarla gündelik hayatın dedikoduları ve mızıklanmalarından uzak sohbetler etsem, "ölsem eksiksiz ölürdüm"...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder