Geçen hafta hastalandım ve gece simsiyah çöktü başıma. Gece zaten siyahtır deyip beni bir daha hasta etmeyin; herkesin yaşadığı gece farklı, rengi de farklı. Hastayken yaşadığım karmaşanın rengi katran karası siyahtı: Gözlerimi yumsam siyah, açsam yine siyah.
Yaptırmam gereken bir aşım vardı, onu yaptırmıştım. Ondan mıdır, yoksa Eskişehir'in adamın kafatasını çatlatan ayazında şapkasız, beresiz çıkmamdan mıdır bilmiyorum. O asitli ayaz bir çatlak bulur da bünyeye sızıverir korkusuyla, Eskişehir'in tedbirli vatandaşları dışarı çıkmadan önce vücutlarında açıkta kalan her deliği tıkarlar mutlaka. Ben de güya o tedbirligillerden biriydim; ama geçen hafta baş açık, yeldir yeldir çıkasım tuttu nasıl olsa fazla oyalanmayacağım diye.
Galiba ikinci olasılık beni yatağa bağladı. Aşı yapılan kolumun sızı diliyle söylenip duran acısı bir yandan, kafamın külçe külçe ağırlığı öbür yandan! Binlerce düşüncenin, duygunun, düşün, evhamın, okunan tomar tomar sayfaların, yorumlanan metinlerin kaynaştığı beynimin ağırlığı meğer kuş tüyünden nazikmiş boynumun üzerinde! Hastayken, o kuş tüyünün yerine dev bir çelik kasa geldi oturdu toplu iğne başına. Öyle bir ağırlık ve baş dönmesi ki; oturtmuyor, yatırmıyor, kaldırmıyor. Acı, kımıldandığım anda fırıncı küreği gibi kafama iniveriyor. Hababam Sınıfı filminde Külyutmaz lakaplı bir öğretmen vardı. Sınavlarda öğrencilerine kopya çektirmemek için sıraların üstüne çıkar bağırırdı: "Sağa bakmak yok! Sola bakmak yok!" Tıpkı Külyutmaz'ın yasakları gibi sağa sola dönmekten men edilmiştim.
Organlarıma şiş geçiren sancılar... Titremeler... Kulaklarımın zonk zonk atışı... Hiç değilse teker teker gelseydiniz bre! Kulaklarımın uğultusunu gürültüye boğdurmak için yüksek sesle kitap okudum bir ara. Umut fakirin ekmeği; belki ayarsız sesime gıcık olurum, konsantrasyonumu oraya veririm, beden acıyı unutur diye uyanıklık yapmaya niyetlendim. Çok kurnazım ya! Kitaptan yorulunca kulaklarım daha fena zonkladı... Ve gecenin karasını iyice bulamaca çeviren bulanık, karmakarışık kabuslar... O karanlıktan kan ter içinde sabaha uzanmak elbette zor; ama tek yaşanılası tarafı şu: Onca siyahlığın ardından sabaha şükranla erişip de pencereden bakınca, hasta ziyaretine gelmiş gibi sevindiren karın uçsuz bucaksız beyazlığını görmek...
Organlarıma şiş geçiren sancılar... Titremeler... Kulaklarımın zonk zonk atışı... Hiç değilse teker teker gelseydiniz bre! Kulaklarımın uğultusunu gürültüye boğdurmak için yüksek sesle kitap okudum bir ara. Umut fakirin ekmeği; belki ayarsız sesime gıcık olurum, konsantrasyonumu oraya veririm, beden acıyı unutur diye uyanıklık yapmaya niyetlendim. Çok kurnazım ya! Kitaptan yorulunca kulaklarım daha fena zonkladı... Ve gecenin karasını iyice bulamaca çeviren bulanık, karmakarışık kabuslar... O karanlıktan kan ter içinde sabaha uzanmak elbette zor; ama tek yaşanılası tarafı şu: Onca siyahlığın ardından sabaha şükranla erişip de pencereden bakınca, hasta ziyaretine gelmiş gibi sevindiren karın uçsuz bucaksız beyazlığını görmek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder