29 Eylül 2015 Salı

Taklitlerinden sakınınız

Nicedir beni rahatsız eden bir yanlışlıklar komedyası vardı ki, başkasını da rahatsız etmiş. Bir süre önce okuduğum bir haberde Semih Çelenk adlı bir akademisyenden bahsediliyordu. Çelenk, Can Yücel'e aitmiş gibi uydurulan ve internette dolaşıma sokulan şiirleri (!) derlemiş, uzunca bir *liste çıkarmış "Can Yücel'in Olmayan Şiirler" adıyla. Ve bunları içeren pek çok web sayfasına ve sosyal medya hesabına ulaşmış, sahiplerini uyarmış, fakat dinleyen kim?

Listeyi hazırlayanın ayrıca bir saptaması var benim de hep yaptığım: "İnternet kullanıcı ortamında okur düzeyi o kadar çocuksu algılanıyor ki, çok sağlıklı, emek ürünü güzel bir şeyler yazın ama biraz uzunca bir makale olsun üç beş kişi ancak beğenir, uyduruk bir laf yazın binlerce kişi beğenir. Budalaca, ahmakça bir şey!"

Gerçekten nedendir bu denli slogan avına çıkmamız? Yalnızca yazılanlarda değil; konuşmalarda da kestirip atmamız?! İnsanların sayfalarına bir göz atın; pek çoğu beylik lafların peşinde; daha havalı olanları "motto"larla tanımlıyor kendini. Uzun uzadıya yazılar okunmuyor; betimleme ve tartışma yok hiç. Trafikteki ruh halimize benzetiyorum bunu. Kırmızı ışıkta beklemeye nasıl tahammülsüzsek, biraz uzunca bir makaleyi okumaya veya ayrıntılı bir açıklamayı dinlemeye hiç sabrımız yok.

Haydi bunlara alıştım da, işin beni asıl rahatsız eden boyutu bu sloganların şairlere yamanması! Can Yücel, Mevlana, Nazım Hikmet, vs. adına uydurulanların sayısı belli değil. Karşımda olsalardı uyduranlara sorardım: Nedendir bu korkaklık? Yazdıklarınızın arkasında dursanıza! Üstelik gurur duyacağınız bir tablo var: Milyonlarca insan her gün okuyor, paylaşıyor şiirimtrak yazılarınızı. Hatta bazı ünlü tiyatrocular bile seslendirmiş onları; internette izlenme rekoru kırıyorlarmuş.

Ya okuduklarını şiir sananlar?... Bu ucuzluğa prim verenler?... Şiir yalnızca arabesk ağlayışlar, yılışık yakarışlar mıdır? Bu mu anladığınız şiirden? Aspendos tiyatrosunu restore ederken bembeyaz mutfak mermerinin kullanıldığı bir ülkede şiirin sahtesine de itibar çok olur elbet!

Sosyalist belediye başkanlarından, '78 kuşağının meşhur Terzi Fikri'sini bilenler bilir. Şimdi ben tutup "Dünü bugüne ekledim / Acıları acılara teğelledim" diye başlayarak Terzi Fikri adına bir dizeler silsilesi uydurup yaysam, bunu yutacak o kadar çok sözümona devrimci var ki! Ya da namaz üzerine Necip Fazıl'dan bir methiye! Bal gibi yaparım. İdeoloji hiç fark etmez; her yaştan ve dünya görüşünden insan, bahsettiğim isimler hakkında derinlemesine okumadıysa ve üstünkörü bilgilerle yetiniyorsa, gönül rahatlığıyla şiir diye okur ve paylaşır bunları!

İzleyici olarak katıldığım şiir dinletilerinde de benzer bir durumla karşı karşıya kalmak işten değil. Okullarda seyrettiğim dinletilerin neredeyse tamamı edebiyat veya Türkçe öğretmenleri tarafından düzenleniyor ve yine maalesef dinletilerin neredeyse tamamı sahte şiirlerden nasibini alıyor! Öğretmenler, öğrencilerin internetten indirdiklerini ya hiç denetlemiyor, ya da (eyvahlar olsun!) denetliyor da, bu şiirimtrak yazıların adı geçen şairlere ait olduğunu zannediyor.

Çalıştığım bir okulda da buna benzer bir "şiir dinletisi" yapılmıştı "tecrübeli" edebiyat öğretmenimiz tarafından! En pespayesinden cümleler ("Ölürsem mezarıma gelme!" gibi ölüm kusmalar); en sırnaşığından fon müzikleri; üzerine çiğ düşmüş güller, deniz kenarında elleri ayrılan sevgililerle dolu görüntüler... Klişeler pazarından seç beğen al... Her neyse, bir öğrencimiz "Nazım Hikmet"in olduğu iddiasıyla bir şiirimtrak yazı okudu. Alkışını topladı, sahneden çekildi. Dinleti bittikten sonra buruşuk yüzümle ve dilimdeki pas tadıyla salondan ayrılırken dinletinin teknik işlerinden sorumlu bir öğrencim beni durdurdu ve dedi ki: "Hocam bu şiir Nazım Hikmet'in mi gerçekten? Bana bir tuhaf geldi de!" Öğrencimin bilinciyle mi gurur duyayım, bunu fark edemeyen edebiyat öğretmeninin durumuna mı hayıflanayım?

Başka bir dinletide de öğrencilerin yanı sıra, konuk seslendirici olarak başka bir okuldan Türkçe öğretmenini davet etmişlerdi. Öğrencileri dinledikten sonra ister istemez beklentiyi yüksek tutuyorsunuz tabii. Ne gaflet! Genizden gelen ağlak bir ses ve şiirimtrak yazının nakaratı gibi olan "Ben seni hiç sevmedim ki" kısmının her tekrarlanışında biraz daha kamburlaşma... Öğretmen, sesiyle olmasa da, bedeniyle o bölümü epey vurgulamış oldu. 

Yeri gelmişken, dinletilerle ilgili bir meydan okuma: Sıkıysa müziksiz şiir seslendirmeye çıkın; şiirin zaten kendi iç müziği var! Müzik boğuntuya getiriyor şiiri, hele ses düzeni doğru düzgün ayarlanmamışsa. Ki genelde öyle oluyor. Müzik yer alacaksa da, usul usul akmalı, şiirin önüne geçmemeli. Aslına bakarsanız hiçbir iyi şiirin müziğe ihtiyacı yoktur! Bir heykelin incelenirken müziğe ihtiyacının olmadığı gibi! Alışılagelen bir davranış kalıbından başka bir şey değil, şiire müziğin eşlik etmesi.

Şiir dinletilerinden bunca söz açmışken, sessiz bir dinleti gibi her gün okurlarını karşılayan "Yurdumun Şairleri" köşesi var Posta gazetesinde. Başlık, her ne kadar yazdıklarını gönderenlere bıyık altından güler gibiyse de ve sahte kimlikler de barındırsa o köşe, en azından insanlar büyük şairlerin adını karıştırmıyor. Çok daha yiğitçe! Dürüstlüğüne dürüstler, fakat gönderilenler şiir ve gönderenler şair midir? Aspendos tiyatrosundaki mermer basamaklar tarihi ne kadar yansıtıyorsa...

*Listeye şu bağlantıdan ulaşabilirsiniz: http://semihcelenk.blogcu.com/internette-sahte-can-yucel-metinleri-semih-celenk-guncel-liste/11038398

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder