Söz ağızdan bir kez çıkar; Hipokrat nârına yanmışlar bir kere! İtiraf edeyim, aslında hekimlerden pek hazzetmem. Hele ilaç mümessillerinin bir gömlek üstünde seyredip tüm alternatif yöntemleri ve insan ruhunun gücünü şiddetle reddeden ultra-pozitivist, hiper-rasyonalist, maddeci-kimyasal tıp dairesinde kalebentlikle vakit dolduran hekimlere dönüp de bakasım yok. Ancak aşağıda kulaklarını yarı şaka-yarı ciddi çınlatacağım insanlar, güzel insanlar; zira onlar bir misyona adamışlar ömürlerini. Bazen inatçılıklarıyla bizi güldürseler de ufuk açtıkları kesin. Kaldı ki, birilerinin kanıksanmış kuyulara delicesine taş atması lazım ki, "hele ürksün fincancı katırları!" (Can Yücel).
Antr parantez: Alternatif yöntem demişken, bulabilse zıkkımın kökünü bile şifa niyetine kakalayacak olan soytarıları hekimden saymak yersiz. Onları Grup Vitamin'e havale ediyorum: Üfürükten teyyare, selam söyle o yâre...
Antr parantez: Alternatif yöntem demişken, bulabilse zıkkımın kökünü bile şifa niyetine kakalayacak olan soytarıları hekimden saymak yersiz. Onları Grup Vitamin'e havale ediyorum: Üfürükten teyyare, selam söyle o yâre...
Ümit Aktaş
Fitoterapi gibi tekerleme tatsızlığında, takır tukur bir sözcüğü bana ısındıran karizmatik hekim. Şu kupkuru sayfamı renklendirsin diye sakal bıraktığı güncel bir fotoğrafını buraya kondurayım diyordum; fakat ne çare! Ara ki bulasın. Hep sinekkaydı pozlar... Sakallısını bulduğumda buraya yapıştıracağım, söz!
Ümit hocayla sohbet etmeyi gerçekten isterdim. Öncelikle marifetli bir insan: Geçenlerde bir programda kendi elleriyle hazırladığı bitki çayını sunucuya ikram etti. Sunucunun yüzünde tuhaf bir ekşime belirdiyse de, kadıncağız hocayı memnun edecek bir yanıt bulmaya kıvrandı birkaç saniye. Oysa bana ikram etseydi o çayı?! Zerre ekşitir miydim yüzümü! Ümit hoca adını sanını duymadığım garip gureba otlardan faydalı olanları ayıklayacak, zahmet edip bana çay yapacak şifa bulmam için ve ben aciz, beğenmeme şımarıklığında bulunacağım! O çayı içtiğim dakikada yüzyıllardır açılmayan şu ses tellerim dile gelir, İsrafil bin yıllardır pineklediği yerinden doğrulur ve Sur'unu üfleme provasını ses tellerim üzerinde yapar!
İkincisi, sözünün etki gücünden emin. Diksiyonu, vurguları, tonlamaları mıymıy tıp kongrelerindeki gibi değil; "Çanlar sizin için çalıyor ey kardeşlerim, ey güzel insanlar" der gibi kudretli. Cümle düşüklüğü yok, asalak ses olarak adlandırılan "eee", "ııı"lar asla duyulmaz onun söz akışında. Konuşmalarına bazen kendimi öyle kaptırıyorum ki, işte o an, Sezai Karakoç'tan şöyle ağzını doldura doldura, o tok sesiyle (mesela "yoktan da vardan da ötede bir Var vardır" gibi "a" sesleriyle kabaran) bir dize patlatacak diye alesta bekliyorum. Ama o tutturmuş "gluten" de "gluten" diye... Neyse, Ümit Yaşar Oğuzcan'ın "Ayten" şiiri gibi bu şahane doktordan gluten faslını dinlemek de güzel.
İkincisi, sözünün etki gücünden emin. Diksiyonu, vurguları, tonlamaları mıymıy tıp kongrelerindeki gibi değil; "Çanlar sizin için çalıyor ey kardeşlerim, ey güzel insanlar" der gibi kudretli. Cümle düşüklüğü yok, asalak ses olarak adlandırılan "eee", "ııı"lar asla duyulmaz onun söz akışında. Konuşmalarına bazen kendimi öyle kaptırıyorum ki, işte o an, Sezai Karakoç'tan şöyle ağzını doldura doldura, o tok sesiyle (mesela "yoktan da vardan da ötede bir Var vardır" gibi "a" sesleriyle kabaran) bir dize patlatacak diye alesta bekliyorum. Ama o tutturmuş "gluten" de "gluten" diye... Neyse, Ümit Yaşar Oğuzcan'ın "Ayten" şiiri gibi bu şahane doktordan gluten faslını dinlemek de güzel.
Yavuz Dizdar
Allah rızası için yok mu şu adama bir masa sandalye verecek olan? Sırtına geçirivermiş bir hırka, komşusuyla kapı önünde ayaküstü sohbete dalmış gibi çalıştığı hastanenin onkoloji kapısının önünde veriyor haber bültenlerindeki bütün röportajlarını! Yağmurda, karda, güneş altında bu adamcağız hep o kapının önünde. Hadi ofisten, masadan geçtim; yok mudur bir saçak altı? İşin kötüsü o güzelim saçları bozulacak tozdan, çamurdan.
Evet, saçlarının hastasıyım hocanın! Onları beyaza kesmiş bir top kır çiçeği gibi gelişigüzel toplayıvermiş arkada. Önde ise, kelleşen ve genişleyen alnı GDO'lu gıda firmalarına meydan okuyan bir kalkan gibi parlıyor. Uzun uzun süzülen favorileri, yukarıdan aşağıdan yaramazca fışkıran saç tutamlarıyla karışıyor; rüzgarda halay çekiyorlar hep birlikte. Aklar, karalar, gümüş teller uçuşuyor; bilim adamı gözlüklerinin üstüne konup kaçıyor, konup kaçıyor.
Sakatatlara ilgi uyandıran adamdır Yavuz hoca. Kelle paça tariflerini, beyinden yapılan ekşili soğuk mezelerin faziletlerini ondan dinleyin. Hormonlu tavuklara, boyalı yumurtalara, ilaçlı meyvelere, damacanalardaki sulara, kanserojenli sütlere nasıl acımasızca nişan aldığını görün. Gerçi Yavuz hocanın yolundan gidersek, elimizde kala kala sakatatlar kalıyor; zira her şey zehirli. Artık ona da bir zahmet katlanıverin. Haftanın her gününü bir sakatata ayırırsınız, olur biter. Pazartesi böbrek, salı beyin, çarşamba dalak, perşembe ciğer, cuma paça derken... Bakın hafta sonuna erdik bile! Afiyet olsun.
Erkan Topuz
Adını zikrederken dahi titreyip kendimize gelmemek mümkün değil. Soyadı zaten Osmanlı topuzu! Bağıra bağıra gelen, alarm zillerini çaldırtan, mertin dayanıp namerdin kaçtığı (namert burada kanser oluyor) ve onu görünce meydanın gümbür gümbürdendiği bir hekim. Erkan hocaya göre aldığımız nefes kanserojen, verdiğimiz nefes kanserojen, boş bulunup havaya saldığımız doğal gazı söylemeye ne hacet! Sürekli "dinle burayı" diye bağıran öğretmenler gibi heybetle kükrüyor, sarı saçlarımızdan biz suçluyuz çünkü. (Pardon, onu söyleyen Kayahan'dı değil mi?) Yaşamaktan biz suçluyuz yani.
Bir de her şeyin ev yapımı ve doğal olanını bulmamız gerekiyor. Ne var bunda canım; evinizin bir köşesini üzüm bağı, öbür köşesini zeytinlik, öteki köşesini ekmek fırını, beriki köşesini kümes hayvancılığına ayırırsanız alın size dört köşe sağlık, dört köşe mutluluk. Radyasyon saçan televizyonlarınızdan ve hantal koltuklarınızdan lütfedip feragat edin artık. Size de iyilik yaramıyor.
Evet, saçlarının hastasıyım hocanın! Onları beyaza kesmiş bir top kır çiçeği gibi gelişigüzel toplayıvermiş arkada. Önde ise, kelleşen ve genişleyen alnı GDO'lu gıda firmalarına meydan okuyan bir kalkan gibi parlıyor. Uzun uzun süzülen favorileri, yukarıdan aşağıdan yaramazca fışkıran saç tutamlarıyla karışıyor; rüzgarda halay çekiyorlar hep birlikte. Aklar, karalar, gümüş teller uçuşuyor; bilim adamı gözlüklerinin üstüne konup kaçıyor, konup kaçıyor.
Sakatatlara ilgi uyandıran adamdır Yavuz hoca. Kelle paça tariflerini, beyinden yapılan ekşili soğuk mezelerin faziletlerini ondan dinleyin. Hormonlu tavuklara, boyalı yumurtalara, ilaçlı meyvelere, damacanalardaki sulara, kanserojenli sütlere nasıl acımasızca nişan aldığını görün. Gerçi Yavuz hocanın yolundan gidersek, elimizde kala kala sakatatlar kalıyor; zira her şey zehirli. Artık ona da bir zahmet katlanıverin. Haftanın her gününü bir sakatata ayırırsınız, olur biter. Pazartesi böbrek, salı beyin, çarşamba dalak, perşembe ciğer, cuma paça derken... Bakın hafta sonuna erdik bile! Afiyet olsun.
Erkan Topuz
Adını zikrederken dahi titreyip kendimize gelmemek mümkün değil. Soyadı zaten Osmanlı topuzu! Bağıra bağıra gelen, alarm zillerini çaldırtan, mertin dayanıp namerdin kaçtığı (namert burada kanser oluyor) ve onu görünce meydanın gümbür gümbürdendiği bir hekim. Erkan hocaya göre aldığımız nefes kanserojen, verdiğimiz nefes kanserojen, boş bulunup havaya saldığımız doğal gazı söylemeye ne hacet! Sürekli "dinle burayı" diye bağıran öğretmenler gibi heybetle kükrüyor, sarı saçlarımızdan biz suçluyuz çünkü. (Pardon, onu söyleyen Kayahan'dı değil mi?) Yaşamaktan biz suçluyuz yani.
Bir de her şeyin ev yapımı ve doğal olanını bulmamız gerekiyor. Ne var bunda canım; evinizin bir köşesini üzüm bağı, öbür köşesini zeytinlik, öteki köşesini ekmek fırını, beriki köşesini kümes hayvancılığına ayırırsanız alın size dört köşe sağlık, dört köşe mutluluk. Radyasyon saçan televizyonlarınızdan ve hantal koltuklarınızdan lütfedip feragat edin artık. Size de iyilik yaramıyor.
Canan Karatay
Elbette assolistler en son çıkar! Caps'lerin sultanı; ağzımıza her baklava götürüşümüzde kulağımızda çınlayan, Demokles'in kılıcı misali tepemizde sallanan suçlayıcı ses onun çıtırdak sesi! İslam inancına göre her insanın yanında "Kiramen kâtibin" melekleri vardır biri sağda, biri solda olmak üzere. Tutanak tutar gibi sağdaki melek sevapları, soldaki melek günahları an be an raporlaştırır ve biz öldükten sonra defteri kapatıp onu asıl sahibine teslim eder ya; Canan hocayı da biraz bu meleklere benzetiyorum. Özellikle soldakine! O, bu toplumun soldaki kâtip meleği: Pilav yedin; şekere döner. Şeker yedin; zaten eşittir zehir. Ekmek yedin; bittin sen oğlum!
Sivri çıkışları ve hiçbir derneğe, kuruluşa, yerleşmiş düşünceye pabuç bırakmaz tavırlarıyla hayran sayısını gün be gün artırıyor. Tam bu noktada bir önerim var: 17 Ağustos depreminin akabinde Ahmet Mete Işıkara nasıl Türkiye'nin en seksi erkeği seçildiyse, şimdi de huzurlarınızda Türkiye'nin en seksi kadın adayı! Son derece ciddiyim, önceki yazılarımı takip edenler bilirler: Bana göre seksilik et meselesi değil; bir ruh meselesidir demiştim. Canan hocada da Don Kişotvari ruh fazlasıyla mevcut. En son jinekologlara savaş açmıştı; sırada kim var acaba? Benim gibi İngilizce okutmanları mı?
Son eylemi, bir oturuşta 71 adet zeytin yiyip üstüne bir bardak zeytinyağı içmek oldu. Bakınız; icraat demiyorum, eylem diyorum. Çünkü icraat, muhafazakar tonlayan bir sözcüktür (Anımsayınız: İcraatın İçinden). Eylem ise devrimcidir, anarşisttir. Canan hoca, zeytin üzerine sıkıcı bir basın açıklaması yapsaydı kaçımız kulak verecektik acaba? Zeytinin faydasını en devrimci biçimde böyle gösterdi; iyi de etti.
Ocağına zeytin ağacı dikilsin be hoca! Beddua değil; tam aksine bu bir hayır duadır! Zeytin ağacı gibi uzun ömürlü olasın da, bizi ilaç şirketlerinin yatırdığı gaflet uykularından uyandırasın.
Sivri çıkışları ve hiçbir derneğe, kuruluşa, yerleşmiş düşünceye pabuç bırakmaz tavırlarıyla hayran sayısını gün be gün artırıyor. Tam bu noktada bir önerim var: 17 Ağustos depreminin akabinde Ahmet Mete Işıkara nasıl Türkiye'nin en seksi erkeği seçildiyse, şimdi de huzurlarınızda Türkiye'nin en seksi kadın adayı! Son derece ciddiyim, önceki yazılarımı takip edenler bilirler: Bana göre seksilik et meselesi değil; bir ruh meselesidir demiştim. Canan hocada da Don Kişotvari ruh fazlasıyla mevcut. En son jinekologlara savaş açmıştı; sırada kim var acaba? Benim gibi İngilizce okutmanları mı?
Son eylemi, bir oturuşta 71 adet zeytin yiyip üstüne bir bardak zeytinyağı içmek oldu. Bakınız; icraat demiyorum, eylem diyorum. Çünkü icraat, muhafazakar tonlayan bir sözcüktür (Anımsayınız: İcraatın İçinden). Eylem ise devrimcidir, anarşisttir. Canan hoca, zeytin üzerine sıkıcı bir basın açıklaması yapsaydı kaçımız kulak verecektik acaba? Zeytinin faydasını en devrimci biçimde böyle gösterdi; iyi de etti.
Ocağına zeytin ağacı dikilsin be hoca! Beddua değil; tam aksine bu bir hayır duadır! Zeytin ağacı gibi uzun ömürlü olasın da, bizi ilaç şirketlerinin yatırdığı gaflet uykularından uyandırasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder