Dostlar, Romalılar, vatandaşlar!... Çok fena evhamlardayım! Sebep: Kendim ettim, kendim buldum, kendim kaşındım. Doktora denen illet mi, zillet mi, ne karın ağrısıysa artık, ona başladım ya bir kez, yarım bırakıp kaçamıyorum da! Tez yazım aşamasındayım; fakat şu tez, tez bitemiyor! Üç vakte kadar üç ihlas üflenişi çabukluğunda bitmeli, yoksa?!...
Doktora eğitiminin tez aşamasında düzenli aralıklarla tez izleme komitesi (TİK) toplanıyor. TİK'in olduğu günün sabahı, kendimi koca bir Kafkaesk böceğe dönüşmüş olarak buluyorum yatağımda. Böcek olarak uyanınca tüm gün böcek olarak geçiyor tabii. Dualar ederek yollara koyulsam da, yok yok, o gün meleklerin hepsi olay mahallinden sıvışmıştır çoktan. Toplantıdan önce hocaların gelmesini beklerken o asık suratlı odalarda kusasım geliyor! Ve hocaların gözünden hiçbir eksik kaçmıyor, röntgenimi çekip tutuşturuyorlar elime: "Al bak bu senin tez dediğin müsvedde! Bunlar da içindeki rezil kara delikler! Nihahaha..." Böyle davranmıyorlar elbet, yapıcı eleştirilerde bulunuyorlar; fakat bendeki yankıları bu! Ben arızalıyım çünkü.
Sorun doktorada değil aslında. Sorun, yaptığım işe inanmamam, bundan zerre kadar heyecan duymamam. Hani şimdi okuduğun şu alelade satırlar var ya, onları bile içimden taşan bir mutluluk ve coşkuyla yazıyorum. Taştığı için yazıyorum zaten. Yazarken kelimelere çiçek açtırıyormuş gibi hissediyorum. Yazmak bir iddiadır, buna katıksız inanıyorum. Ve benim şu yazdıklarımın -Dostoyevski'nin iddiası kadar heybetli ve ölümsüz olmasa da- mütevazı bir iddiası var arkasında durduğum. Ancak tezimde ben bunu göremiyorum şimdilik; o nedenle elim yazmaya ve verileri çözümlemeye gitmiyor. Arkasında duramayacakmışım, tüm varsayımlarım çöküverecekmiş gibi geliyor. Bu süreçte anladım ki benden akademisyen çıkmıyor, basmadan abiye dikilemiyor!
Şiir okuyorum, hayal dokuyorum, felsefenin şapkasını önüme koyup düşünüyorum; gel gör ki tezimle ilgili lütfedip kaynakları karıştırmıyorum. Keşke biri o eski Türk filmlerinden fırlayıp gelse, elimden tutup şefkatten titreyen sesiyle bana "Nen var kuzum?" dese içimi döküp rahatlayacağım; fakat heyhat! Herkes bitir diyor, başka da bir şey demiyor. Ben de tutmuş hâlâ buralarda oyalanıyorum. Sen de uyarsana beni, okuyucu, bitir şu tezi diye!...
Doktora eğitiminin tez aşamasında düzenli aralıklarla tez izleme komitesi (TİK) toplanıyor. TİK'in olduğu günün sabahı, kendimi koca bir Kafkaesk böceğe dönüşmüş olarak buluyorum yatağımda. Böcek olarak uyanınca tüm gün böcek olarak geçiyor tabii. Dualar ederek yollara koyulsam da, yok yok, o gün meleklerin hepsi olay mahallinden sıvışmıştır çoktan. Toplantıdan önce hocaların gelmesini beklerken o asık suratlı odalarda kusasım geliyor! Ve hocaların gözünden hiçbir eksik kaçmıyor, röntgenimi çekip tutuşturuyorlar elime: "Al bak bu senin tez dediğin müsvedde! Bunlar da içindeki rezil kara delikler! Nihahaha..." Böyle davranmıyorlar elbet, yapıcı eleştirilerde bulunuyorlar; fakat bendeki yankıları bu! Ben arızalıyım çünkü.
Sorun doktorada değil aslında. Sorun, yaptığım işe inanmamam, bundan zerre kadar heyecan duymamam. Hani şimdi okuduğun şu alelade satırlar var ya, onları bile içimden taşan bir mutluluk ve coşkuyla yazıyorum. Taştığı için yazıyorum zaten. Yazarken kelimelere çiçek açtırıyormuş gibi hissediyorum. Yazmak bir iddiadır, buna katıksız inanıyorum. Ve benim şu yazdıklarımın -Dostoyevski'nin iddiası kadar heybetli ve ölümsüz olmasa da- mütevazı bir iddiası var arkasında durduğum. Ancak tezimde ben bunu göremiyorum şimdilik; o nedenle elim yazmaya ve verileri çözümlemeye gitmiyor. Arkasında duramayacakmışım, tüm varsayımlarım çöküverecekmiş gibi geliyor. Bu süreçte anladım ki benden akademisyen çıkmıyor, basmadan abiye dikilemiyor!
Şiir okuyorum, hayal dokuyorum, felsefenin şapkasını önüme koyup düşünüyorum; gel gör ki tezimle ilgili lütfedip kaynakları karıştırmıyorum. Keşke biri o eski Türk filmlerinden fırlayıp gelse, elimden tutup şefkatten titreyen sesiyle bana "Nen var kuzum?" dese içimi döküp rahatlayacağım; fakat heyhat! Herkes bitir diyor, başka da bir şey demiyor. Ben de tutmuş hâlâ buralarda oyalanıyorum. Sen de uyarsana beni, okuyucu, bitir şu tezi diye!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder