4 Mart 2018 Pazar

İkigai: Bir tatlı huzur

Neden varsınız? Gökteki kuştan, yerdeki taştan ne farkınız var? Aklı başında her insan sanırım yaşamında en az bir kez varoluşsal amacını didikleyen buna benzer sorular sormuştur kendisine. Birkaç gün önce okuduğum *İkigai: Japonların Uzun ve Mutlu Yaşam Sırrı adlı kitap, varoluş gerekçesini arayan insanlara yardımcı olabilecek sevimli bir eser.

Japonya'nın Okinawa adası uzun ömürlü insanlarıyla meşhur. Pek çok ada sakini 100 yaşını çoktan devirmiş ve bizdeki "yaş yetmiş iş bitmiş" gibi insanı diri diri mezara gömen bir anlayışa sahip değiller. Hafif besleniyorlar, hareketi ihmal etmiyorlar, dostlarıyla hep bir aradalar ve en önemlisi meşguliyetlerine tutkuyla sarılıyorlar. Onları bu tutkuya sevk eden ilkenin adıdır İkigai. Kitabın arka kapağından çektiğim fotoğrafta bu ilkenin sacayaklarını görebilirsiniz. Fotoğrafı incelerken bir düşünün bakalım; sizin İkigainiz ne?
İkigainin yanı sıra kitaptaki bir diğer önemli kavram "akış". Yani ne geçmişe saplanıp kalmak, ne de gelecek üzerine kaygılanmak. Akış, "burada ve şimdi"nin tadını çıkarmak olarak ifade edilebilir. Kitapta akışta olan ve olmayan insan arasındaki fark öyle hoş bir tabloyla özetlenmiş ki gözümde hemen "veresiye satan-peşin satan" resmi belirdi. Siz de anımsarsınız peşin satanın keyfini ve veresiye satanın gamlı baykuş halini. 

Benim de en çok çuvalladığım konulardan biridir akışta kalmak. Özellikle şimdiki aklımla geçmişi kafamda ölçer biçer dururum. Oysa bizim kültürümüzde yıllardır kulağımıza üflenir akışa işaret eden derin sözler: Dün dünle gitti cancağızım / Bugün yeni şeyler söylemek lazım gibi. Gelgelelim akıl, bu sözlerin yüceliğini ne denli teslim ederse etsin, yürek aklın ritmiyle eş zamanlı atmıyor ki. Olaylar insanın üzerinden buldozer gibi geçip bedeni pestile çevirince, sağlığı tehdit eder hale gelince "evet hakikaten yeni şeyler söylemek lazımmış" diye hayıflanıyor insan. Hayat döve döve dedirtiyor bunu.

Siz de hayattan fazla dayak yemek istemiyorsanız bu kitaptaki önerileri dikkate alın. İkigainizi sorgulayın. Ama yaptığınız hiçbir işi ve mesleğinizi hafife de almayın. Ben o hataya da çok sık düşerim. Daha doğrusu düşerdim. İçimde habire homurdanan bir cadaloz vardı. Bu blogu açarken bile homurdanıyordu: "Yazdın da ne olacak? Kaç kişi okuyacak?" vs. Benim büyük kitlelere ulaşmak gibi gerçekçi olmayan hedeflerim yok; bir kişi bile yazdıklarımdan etkilenip bir kitap okursa mutlu sayarım kendimi. Üstelik yazarken akıştayım; yani yaptığım işin ve yazarken yaşadığım anın tadını çıkarıyor ve zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum. Geçmişin saplantılar bataklığı ve geleceğin karın ağrıtan kaygıları yok. Şimdi önümde duran bir bilgisayar ve kafamda yazılacak cümleler var. Daha ne olsun! Siz de işiniz dışında bir meşgale yaratın kendinize; olmadı kursa yazılın, sözgelimi dans öğrenin, dil öğrenin, resim yapın. Kitabın yazarlarının dediği gibi "Sizi güvende hissettiğiniz bölgeden çıkaracak küçük bir şey ekleyin" rutininize. 

Akışa zihnimizi alıştırmanın bir yolu da spordan geçiyor. Kitapta başta yoga ve tai chi olmak üzere doğu kökenli birkaç spor örnek gösterilmiş ve bazı temel duruş ve hareketlerin anlatımı çizimlerle de desteklenmiş. Başlamakta fayda var. Zira ben yogaya tutuldum tutulalı yaşam şeklim değişti diyebilirim. Yogadan önce uzun süre anti-depresan kullanmıştım ve işin ilginç yanı, onca psikiyatr ile görüşmüş bu garibana bir psikiyatr da çıkıp demedi ki, spor yap. Biraz tavsiye ver, sonra yaz hapı gitsin. Hem de dozu çok yüksek ilaçlar reçete edildi bana. Anlayışları ne yazık ki buydu. Ve geçen zaman içinde ilaçların etkisiyle beynimin sanki çamura döndüğünü ve kendime yabancılaştığımı fark ettim. Bunun böyle gitmeyeceğini anlayınca arayışlarımın sonucunda beş yıl önce yogaya başladım. O gün bugündür yoga ve meditasyon beni hem akışa taşıdı, hem dinlendirdi, hem zinde kıldı. Elbette sizin yoga veya tai chi yapma mecburiyetiniz yok; yürüyün, bisiklete binin, yüzün, hareketli bir halk oyunu öğrenin. Kısacası size ter attıracak bir faaliyette bulunun, ama lütfen düzenli olsun.

Kitapta beni etkileyen başka öneriler yeme-içmeye (örneğin yeşil çay tüketiminin yararlarına) ve Japonların wabi-sabi düşüncesine ilişkin. Bunların ayrıntılarına da dikkat kesilmenizi öneririm. 

Demem o ki, İkigai'yi okumalısınız dostlar. Okuyun ki:
-İkigainizi bulmaya koyulun.
-Sizi zamanın ağır akışından koparacak bir akış etkinliği keşfedin.
-Zihinsel ve bedensel anlamda akışta kalma egzersizlerine bir an önce başlayın.
-Beslenme farkındalığınızı artırın.
-Okinawalı tonton teyze ve amcaların öğütlerine kulak verin. 
-Japonların zarif düşüncelerinden esinlenerek siz de yaşamı olduğu gibi, tıpkı evinize gelen bir misafiri kabul ettiğiniz gibi, zarafetle kabul edin.
...

-Hadi diyelim yukarıdakilerin hepsini es geçtik, bari 2 saatte bir kitap bitirmenin hazzını yaşayın yahu! Adamlar madde madde ne güzel anlatmış her şeyi.

İkigai: Japonların Uzun ve Mutlu Yaşam Sırrı - Héctor Garcia, Francesc Miralles- İndigo kitap

Meraklısı için: Kitapta başka bir kitabın adı sıkça anıldığı için buraya not düşmeliyim. Anlam arayışı üzerine fazladan okunmak istenirse bence çok hoş bir tamamlayıcı olur. Tavsiye ediyorum:

İnsanın Anlam Arayışı - Viktor Emil Frankl - Okuyan Us Yayın

2 yorum:

  1. Paylaşım için teşekkürler. Japon kültürü ve İkigai kitap yorumum ilginizi çekebilir.

    https://forestofnoreturn.blogspot.com/search/label/ikigai

    YanıtlaSil