18 Şubat 2018 Pazar

Gecenin tam üçünde

Kalbimin orta yerinde bir hapishane var. Öyle ki, demir parmaklıkların sivri uçları ciğerlerime batıyor.

Bu duyguya en çok gecenin sabaha kavuşmazdan önceki saatlerinde savruluyorum. 3-4-5 civarında. Fikret Kızılok’un “Gecenin Tam Üçünde” şarkısındaki gibi:


Aynı saatlerde hayatımın baş aktörü Bilinç istirahate çekildikten sonra perde arkasında aktörü gözlemiş olan yönetmen Bilinçaltı tüm ihtişamıyla sahneye kuruluyor ve başlatıyor kafamın içindeki film makinesinin gece gösterimini. Artık uyuyabilirsen uyu. Ben de kendimi rahatlatmak için Şimdi'nin sıkan ayakkabılarını çıkarıp yalın ayak Geçmiş'e koşuyorum. Oradaki sevinçlerimden hevesimi aldıktan sonra Gelecek'teki hayallerime doğru kanatlanıyorum. Fazla uçmuş olmalıyım ki, Şimdi çirkin dirseğiyle böğrümü dürtüyor ve beni hapishaneme geri döndürüyor. İşte o anlarda fena halde şiire acıkıyorum. Gecenin bir yarısı midesi kazınıp tıkınmaya koşturanlar gibi ben de şiirlerle tıka basa dolduruyorum içimi.

Şairlerin ölümsüz sesleri, kendi iç sesim, mızıklanmalarım, konu komşunun dedikodusu, şunun bunun ah vah'ları derken... Ne çok ses fısıldaşıyor yanımda derken... Odalar arasında dolanıp dururken... Ansızın kızımın poposunda arsız bir kahkaha gibi patlayan bir "Zort!" sesi bu yavan dramı kara güldürüye çeviriveriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder