Rahatsızlığım dolayısıyla sayısız hekim ve terapist gezmişliğim oldu. Birçoğunun beslendiği ekoller, akımlar ve sertifikalar olmuştur. Sertifikalar diyorum; zira bazılarının duvarları kaplayan gurur belgeleri beni biraz gülümsetmiştir. Eskiden, yani okullarda dağıtılan takdir-teşekkür belgelerinin bu denli ayağa düşmediği zamanlarda, kimi veliler çocuklarının varsa böyle belgeleri, çerçeveletip duvara asarlardı. Tıpkı bazı terapistlerin ya da koçların ofis duvarlarındaki gibi!
Şekerci vitrini misali renk renk dizilmiş sertifikalara göz attığınızda gördüğünüz ifade genelde şudur: Bilmem hangi tarihle bilmem hangi tarih arasında falanca eğitimimizi başarıyla tamamlayan Fişmanca işbu sertifikayı almaya hak kazanmıştır. İmza: Filanca.
Eğitimlerin süresine baktığınızda bir gün, bilemediniz 2-3 gün sürdüğünü görürsünüz. Hastalığın yıprattığı yorgun insan, teslim bayrağını çekmeye dünden razı; "Bu kadar kısa sürede bu kadar çok sertifika toplamış insanlar herhalde allâme-i cihan olmalı" yanılgısına kendisini bile isteye kaptırıyor. Hatta bazı uzmanlar, aldıkları her sertifikayla kartvizitine bir sıfat daha ekleyebiliyor. Aynı anda yedi-sekiz sıfatı bünyede toplayabilmek de zor iş olsa gerek!
Her unvanın altını bu kadar kalın çizgilerle çizenler acaba hakkıyla altını doldurabiliyor mu? Bunu değerlendirebilecek durumda değilim. Ancak benim bir uzmandan beklediğim - muhtemelen pek çok insan da bunu bekler - keskin gözlem gücü ve olumlu tutumdur. Çarşı pazar gezmemiş, toplu taşım araçlarına hiç binmemiş, envayi çeşit insanın kaynaştığı yerleri bir laborant titizliğiyle incelemeyen ve en önemlisi insan insana, can cana sohbeti terapi odasıyla sınırlayan psikolog, psikiyatr, pedagog, vb. sınıfta kalmaya mahkumdur.
Bir önceki paragraftaki "vb." içine "koç"lar dahil edilebilir mi? Ne yalan söyleyeyim, bana tuhaf geliyor şu koçluk işi. Her konunun koçu türedi! Haberlerde en son yakaladığım bir "alışveriş ve makyaj koçu"ydu; çok şükür oraya kadar uzanmışlar! Yaptığı da şuymuş: Koç, koçluk talep eden kişiyle sözleşip alışverişe gidiyormuş ve o kişiye tavsiyelerde bulunuyormuş. Eh, o halde pek çok kadın birbirinin koçudur dense yeridir. (Bu durumda, kadın kadının kurdudur sözü de tarihe karışıyor!)
Aslında herkes biraz birbirinin koçu gibi bu ülkede. Akıl hocası. Nasihat en ucuz tüketim nesnesi! Egoyu uçuran bir şeyler var karşımızdaki insanı doldurmakta. Haydi bozmayayım, dalgasına taş atmayayım bana nasihat edenin diyorum, ama bazen o kadar yoruluyorum ki kafa sallamaktan! Karşımdakinin dili durur mu, bulmuş bedava dinleyiciyi, koçluğunun damak çatlatan tadını çıkarıyor!
Bir gün danışmanlık/koçluk içeren bir tanıtım konuşmasına davet edildik. Hatır gönül, ayıp olmasın, arada akraba var diyerek gittik. Zaten bizden başka da dinleyici yoktu. (2 kişiydik). Bedava dinleyici vaziyetindeydik yine! Bu, komedinin bir parçasıydı. Danışman/koç konuşmasında günümüz insanının iletişim kurmadığından yana yakıla dem vurdu, dakikalarca lügat paraladı. Komedinin diğer parçası; sonradan öğrendiğime göre bu arkadaş, bayramlarda zahmet edip yakınlarına telefon açmaktan kaçıyordu!
O halde neyleyim ben böyle koçu?! İnsanlardan emin olmak çok güç; kitaplara sırtı dayamak en iyisi! Kitaptan âlâ koç mu olur! Danışmanlık/koçluk bağlamında beni asla yanıltmadı, tuzağa düşürmedi kitaplar. Hele bir düşünün aradaki uçurumu: Cemil Meriç'in, Kemal Tahir'in, Gorki'nin, Shakespeare'in yanı başında bir saat geçirmek mi akıl kârı, yoksa yukarıda bahsettiğim sade suya tirit, lâf kalabalığını dinlemek mi? Kabul, biraz düz kafalıyım; hemen genelleme yanılgısına düşebiliyorum. Ama ben almayayım, alanlara da engel olmayayım. Koçluk yapanlara da "koçum benim!" diyerek bu yazıyı noktalayayım.
Her unvanın altını bu kadar kalın çizgilerle çizenler acaba hakkıyla altını doldurabiliyor mu? Bunu değerlendirebilecek durumda değilim. Ancak benim bir uzmandan beklediğim - muhtemelen pek çok insan da bunu bekler - keskin gözlem gücü ve olumlu tutumdur. Çarşı pazar gezmemiş, toplu taşım araçlarına hiç binmemiş, envayi çeşit insanın kaynaştığı yerleri bir laborant titizliğiyle incelemeyen ve en önemlisi insan insana, can cana sohbeti terapi odasıyla sınırlayan psikolog, psikiyatr, pedagog, vb. sınıfta kalmaya mahkumdur.
Bir önceki paragraftaki "vb." içine "koç"lar dahil edilebilir mi? Ne yalan söyleyeyim, bana tuhaf geliyor şu koçluk işi. Her konunun koçu türedi! Haberlerde en son yakaladığım bir "alışveriş ve makyaj koçu"ydu; çok şükür oraya kadar uzanmışlar! Yaptığı da şuymuş: Koç, koçluk talep eden kişiyle sözleşip alışverişe gidiyormuş ve o kişiye tavsiyelerde bulunuyormuş. Eh, o halde pek çok kadın birbirinin koçudur dense yeridir. (Bu durumda, kadın kadının kurdudur sözü de tarihe karışıyor!)
Aslında herkes biraz birbirinin koçu gibi bu ülkede. Akıl hocası. Nasihat en ucuz tüketim nesnesi! Egoyu uçuran bir şeyler var karşımızdaki insanı doldurmakta. Haydi bozmayayım, dalgasına taş atmayayım bana nasihat edenin diyorum, ama bazen o kadar yoruluyorum ki kafa sallamaktan! Karşımdakinin dili durur mu, bulmuş bedava dinleyiciyi, koçluğunun damak çatlatan tadını çıkarıyor!
Bir gün danışmanlık/koçluk içeren bir tanıtım konuşmasına davet edildik. Hatır gönül, ayıp olmasın, arada akraba var diyerek gittik. Zaten bizden başka da dinleyici yoktu. (2 kişiydik). Bedava dinleyici vaziyetindeydik yine! Bu, komedinin bir parçasıydı. Danışman/koç konuşmasında günümüz insanının iletişim kurmadığından yana yakıla dem vurdu, dakikalarca lügat paraladı. Komedinin diğer parçası; sonradan öğrendiğime göre bu arkadaş, bayramlarda zahmet edip yakınlarına telefon açmaktan kaçıyordu!
O halde neyleyim ben böyle koçu?! İnsanlardan emin olmak çok güç; kitaplara sırtı dayamak en iyisi! Kitaptan âlâ koç mu olur! Danışmanlık/koçluk bağlamında beni asla yanıltmadı, tuzağa düşürmedi kitaplar. Hele bir düşünün aradaki uçurumu: Cemil Meriç'in, Kemal Tahir'in, Gorki'nin, Shakespeare'in yanı başında bir saat geçirmek mi akıl kârı, yoksa yukarıda bahsettiğim sade suya tirit, lâf kalabalığını dinlemek mi? Kabul, biraz düz kafalıyım; hemen genelleme yanılgısına düşebiliyorum. Ama ben almayayım, alanlara da engel olmayayım. Koçluk yapanlara da "koçum benim!" diyerek bu yazıyı noktalayayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder