"Yağdı yağmur; çaktı şimşek
Sen de mi şair oldun be eşşoğlueşşek!"
Yukarıdaki anlamlı (!) sözlerde şiire olan toplumsal mesafemiz ne güzel özetlenmiş. Aslında şiir geleneğimiz köklüdür; ama ne hikmetse Türkçenin şiir pınarından kana kana içen sayılı. Ne de olsa içmek için su başına gitmek gerekiyor, yani kitapların kapaklarını açmak. Ama internet gibi bir derya varken pınara kadar zahmet edilmiyor. Asıl sorun burada başlıyor işte! Yağdı yağmur, çaktı şimşek düzeyindeki yazılar şiir zannediliyor ve yetmezmiş gibi bunlar Türk edebiyatının yüz akı şairlere atfediliyor.
Örneğin, birisi size "Can Yücel'in şiirlerini çok beğeniyorum" derse hemen yoklayın o kişiyi. Gerçekten kitaplarını okumuş mu, yoksa internetteki zırvaları mı şiir zannediyor? İkinci durumun çıkması yüksek ihtimal. İnternette karşılaştığım kadarıyla bu iş Can Yücel'den başka yazar ve şairlere de sıçrayalı çok oldu: Turgut Uyar, Oğuz Atay, Attila İlhan, Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, Aşık Veysel, Cemal Süreya, Mevlana... Peki neden bu isimler? Çünkü bazıları televizyon dizilerinde isimlerinin anılması, bazıları da popülerleşen eserlerinin sayesinde, birilerinin üretip dolaşıma soktuğu sahte şiirleriyle dillere pelesenk oldular.
Şimdi sıkı durun. Siz de çorbada benim de tuzum olsun, başka bir şairin ismiyle şiirim alsın yürüsün diyorsanız doğru yerdesiniz. Size birkaç tüyo vereceğim. Bu taktikler sayesinde Yiğit Özgür karikatüründeki adam gibi saçmalamanıza da gerek kalmayacak.
1. Konunuz mutlaka kadın-erkek ilişkileri olsun. Hem herkesin ilgisini çekmeniz garanti, hem de başınıza iş açacak başka bir konuyu (sözgelimi hayat pahalılığını) seçip cumhurbaşkanına hakaretten tutuklanma tehlikesi yok.
2. Bu konuya dozunda bir miktar hikmet yumurtlayan ağır abi sosu katmalıyız ki savurduklarınız biraz yaşam koçluğu koksun. Koca şairsiniz siz! Hiçbir konuda şüpheye yer bırakmayın ve daima akıl dağıtın. Okuyanlar hem derin tecrübelerinizden feyzalsın, hem yazdıklarınız vasıtasıyla kendi hayatlarından ortak noktalar yakalasın, hem de böyyük bir şair tarafından onaylanmanın ve haklı çıkarılmanın keyfini çıkarsın. Esin kaynağı olması için, Semih Çelenk’in sürekli güncellediği "sahte Can Yücel metinleri listesi"ni incelemenizi öneriyoruz.
3. Ayrıca bolca genelleme yapmalısınız ki, okuyanlar bir gruba ait olmanın ve kendilerini üzenlerin de karşı grupta yer almasının verdiği gönül rahatlığıyla yazılanlara inansın. "Kadın dediğin...", "Dünyadaki bütün terk edilenler...", "Erkekler iki tür kadını öper..." , "Kadınlar üç tür adama adam der..." gibi.
4. (Bu aşama isteğe bağlıdır) Kendinizi daha da inandırıcı kılmak istiyorsanız, adı geçen şair ve yazarların kitaplarından birkaç cümle araklayarak veya kendi cümlelerinizi onunkilere benzetmeye çalışarak şiirinize ufak profesyonel dokunuşlar yapabilirsiniz. Ancak bu aşamanın riski büyüktür! Hafazanallah, örneğin Can Yücel’in küfürbaz muhalif dizelerine yanaşırsanız soluğu hiç tahmin etmediğiniz yerlerde alabilirsiniz!
5. Gelelim biçimsel özelliklere... Kafiye paralamanıza hiç gerek yok. Elinizi tutan da yok. Serbest şiir, serbest atış. Sallayın sallayabildiğinizce. Metafor kullanımında da elinizi korkak alıştırmayın. Kadınları ve erkekleri, okuyanı ağlatacak bir şeye benzetin de, neye benzetirseniz benzetin.
Teorik bilgileri beş adımda böylece verdikten sonra örnek uygulamamıza geçebiliriz. Klavyeler hazırsa başlayalım:
1. Konumuz, kadın-erkek ilişkilerinin en rağbet gören alt konusu olsun: ayrılık. Biz acı biberi sevdiğimiz kadar arabeski de seven bir toplumuz. Şiir dediğiniz biraz can yakmalı ve of çektirmeli ki, dilden dile, ekrandan ekrana yayılsın gitsin.
2. Sahte şiirin hangi ağızdan yazıldığı önemli. Ben artık Can Yücel’e doyulduğunu düşünüyorum. Biz daha az yayılmış bir isme yönelmeliyiz. Oğuz Atay uygun bir seçenek olabilir. Kim uğraşıp karıştıracak onun tuğla gibi romanlarını da, yazdıklarımızın sahte olduğunu ifşa edecek?
3. Veee serbest atışa başlıyoruz. Oğuz Atay’ı seçtiğimize göre yazacağımız ayrılık acısı bir erkeğin ağzından çıkmış olmalı. Bu adam çok sevmiş ama karşılığını bulamamış olsun. Öte yandan kahramanımız, öyle yüce gönüllü ki kendisini terk eden kadına nefret duymuyor. Sevgilisinin gidişine içi yanıyor ama ona asla toz kondurmuyor. (Ne muhteşem bir erkek profili değil mi? Şimdiden tavladınız binlerce kadının gönlünü.)
4. Başlangıç için Orhan Veli’den biraz ilham alabiliriz. Şair “Bakakalırım giden geminin ardından” diyordu; bizim Oğuz Atay’ımız da kapıdan kadının gidişine baksın kalsın. Canlandırın o bakışı gözünüzde... Canlandırdınız mı? Şimdi o hüzünlü bakışlarla uzaklara dalsıııın gitsin Oğuz’umuz Atay’ımız ve onca üzüntüsüne rağmen bilgeliğini bir an bile elden bırakmasın:
Sen gittiysen,
Bil ki seven bir adamı değil
Kendini terk ettin.
Sessizliği taşırım elbet, ama sensizliğe alışmak zor...
Sen yoksun, ama yalnız değilim ki...
Bana eşlik ediyor kokun, hatıralar ve son içtiğin sigaranın küllükteki izmariti...
Yeryüzünün bütün güçlü erkeklerini eninde sonunda iki kadının gidişi yıkar. Biri anneleri, diğeri sevgilileri...
Nasıl ama sevgili şair geçinenler? Gördüğünüz gibi hiç de zor değil. Bahsettiğim adımları uyguladıkça ustalaşacak ve siz de rahatlıkla popüler şiir miir yazabileceksiniz. Hatta gün gelecek, sosyal medya hesabınızdaki akışta hiç tanımadığınız birinin yazdıklarınızı paylaştığını ve “ne güzel söylemiş Oğuz Atay” dediğini gururla göreceksiniz. Biraz ticari cevheriniz de varsa ve şiir okuyuşunuza güveniyorsanız, çekin videonuzu. Fonda ağlak bir müzik eşliğinde akan güller, gözyaşı döken mavi gözler, betona düşen yağmur damlaları filan. Reklam geliri almanız an meselesi. Başardınız! Artık siz de bir sahte şairsiniz. Cümleten afiyet olsun.
😀çok eğlendim okurken, kalemine sağlık
YanıtlaSilNe kadar güzel ve gerçekçi ifade etmişsin👏👏💐Kalemine sağık😇
YanıtlaSilArtık hiç bir şey için zahmete girilmeye gerek olmayan bir dönem... Ümit