10 Aralık 2017 Pazar

Sıradan insanın bir günlük destanı

"Her sabah olduğu gibi, saat beşte ana barakanın yanındaki demir putrele vurularak kalk işareti verildi" diye başlıyor Soljenitsin'in İvan Denisoviç'in Bir Günüİvan Denisoviç, kısa adıyla Şuhov, Stalin Rusya'sındaki acımasız bir çalışma kampında yaşam mücadelesi veren hükümlülerden biridir. Aslında ismi de yoktur onun diğer hükümlüler gibi; Ş-104'tür sadece. 104. işkolunda canı çıkasıya çalıştırılan Şuhov. Tıpkı Şuhov gibi yok hükmündeki hükümlüler işkenceye, dayağa, angaryaya, açlığa rağmen var olmaya çalışırken ne ironiktir ki kampta "İnsan altından da değerliydi. Parmaklıkların ötesine bir kelle eksik çıkarsa bunu kendi kellenle tamamlardın." 

Yalnızca yukarıdaki cümleden ibaret değil kitaptaki ironi. Hatta kitabın kendisi ironiktir. Çünkü ana karakter Şuhov, hiçbir olağanüstü özelliği, kudreti, eğitimi, yeteneği olmayan bir adamdır. Casusluk suçlamasıyla köyünden, çiftinden çubuğundan edilmiş bu adam, adeta hükümlüleri öğütmeye ve yok etmeye programlanmış bir kampta sağ kalabilmekte, gününü kurtarabilmektedir. Senin benim gibi zaafları olan, sıcağı görünce mayışan, karnı doyunca Tanrı'yı hatırlayan, güçlüden sakınan, ufak tefek tutarsızlıkları da olsa özünde iyi bir insancık... İşte bu zavallı insan, karnını doyurup yatağına uzandığında gemisini kurtaran kaptandır, günün kahramanıdır. Olağanüstü koşullarda olağan bir zaferdir onunki. Hiçbir destansı özelliği olmamasına karşın bir günlük destanını yazmıştır romanın sonunda. Senin benim gibi...

Bu arada kitabı okurken insanın içine işleyen soğuğu da not etmeden geçmemeli. İster şömine başında oku kitabı, ister ufo'nun üstüne otur; kâr etmez, illa üşürsün. Dile kolay, "ısınmanın tek yolunun çalışmak olduğu" bir kamptır anlatılan. Delik çizmeler, ıslak ellikler, önce terden vıcık vıcık olup sonra üzerlerinde soğuyan ve paçavraya dönmüş kıyafetlerle hükümlülerin çektiği yalnızca kamp yönetiminden değildir yani.

Soljenitsin'in otobiyografik özelliklere sahip romanı, onun yazarlık gücünü okurun iliğine kemiğine kadar hissettiriyor. Bunda çevirmen Mehmet Özgül'ün payını da unutmamalı. "Herifçioğlu", "köpoğlu", "eline çabuk" gibi günlük söyleyişin enfes kelimeleri sayesinde metin Türkçenin rengine bürünüyor, karakterler Türkçe soluk alıp veriyor.

Romandan tadımlık birkaç cümle: 
"Dualar da şikayet dilekçesi gibidir. Ya yerine ulaşmaz ya da ulaşsa bile red cevabıyla geriye çevrilir."

"Yüzü iyice çökmüştü fakat bu çökkünlükte, düşkün, sakat bir insanın zavallılığı yerine, aşınmış bir kayanın sertliği, esmerliği vardı. Çatlaklar, koyu lekeler içindeki iri elleri onun uzun yıllar süren kamp yaşantısı içinde az şey çekmediğini gösteriyordu. Adamın duruşu bile zorluklara karşı direnişini anlatmaya yeterdi."

"Şu mide denen şey hainin tekiydi, bir gün önceki tokluğunu hiç anımsamazdı ama gelecek günler için durmadan, durmadan isterdi."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder