Geçen Ramazan ayında Eskişehir'in en işlek caddelerinden birinde iftar saatine doğru koştururken, bir kuşun neşeyle cıvıldayışı, o telaşın dışına fırlatıverdi beni. Bir kuş, tek başına, öyle coşkuyla şarkısını söylüyordu ki, ister istemez şu cümleler döküldü dudaklarımdan: "Küçücük bir kuş koca bir caddenin havasını nasıl da değiştiriyor!"
Gürültüyü, kargaşayı, fırın kapılarında Ramazan pidesi kokularına ter kokularının karıştığı kuyrukların uğultusunu delerek, cansiperane ve hep tek tabanca şakıyan bir kuş... Burada başka bir arkadaş var mı diye bakınmayan, o kupkuru caddede konacak bir ağaç olup olmadığını umursamayan, yalnızca kendi şarkısının peşindeki kuşun ötüşü nasıl o anki yorgunluğumu bana unutturduysa...
Babamın sağlığına yeniden kavuşması da günlük yaşamın vıdı vıdılarından beni alıp o kuşun yanına götürdü.
Babamın yaşamı da aslında o kuşun ısrarla yaptığı gibi kendi şarkısını söylemekten ibaret. Kimseye boyun eğmeden yaşamak, toprağının adamı olmak, üretmek... Sevilmek ama en çok da sayılmak... Bunlar onu dirençli kıldı. Çok buhranlı geçebilecek bir tedavi sürecini yakınmadan geçirebilmek ve sonunda ağır bir ameliyatı atlatabilmek biraz da topraktan aldığı güçle mümkün oldu sanki.
Ne ilginç bir rastlantıdır ki, bu yazının yazıldığı vakit kuşluk vakti ve yine kuşlar cıvıldıyor.
Adı gibi Eşine,İşine yaşama sevgiyle yaklaşan sevgili kızıma sonsuz teşekkürler...
YanıtlaSil