4 Temmuz 2016 Pazartesi

Bayram ve rabarba

Bir bayram daha kollarını açmış bizi bekliyor. Şanslıymışız ki, şu erken ölümler ülkesinde bir bayram daha yaşamaya ömrümüz varmış. Bu şükran duygusu, bir sonraki bayramı görememe ihtimalini düşünerek gölgelense de bayram tanrısal bir armağandır pırıltısını kaybetmeyen.

Bayramlar insanın kendisini sorgulama vesilesi de olabilir. Hani her yılbaşında kimileri geleceğe ilişkin sözler verirler: Sigarayı bırakacağım, kilo vereceğim, vs. Bayramlarda da "Bir bayramı daha hak kazanmak için ne yaptım?" diye düşünülebilir: Bir önceki bayramdan bu yana kaç kişinin yaşamına dokundum ve nasıl dokundum, yakın çevremdekiler dışında en azından bir insanın sevincini çoğalttım mı, bir yarasına merhem olabildim mi, olamadıysam acısını hafifletebildim mi? Yalnızca insanların değil, diğer canlıların da yaşadıkları zorlukları elden geldiğince azaltabildim mi? Kendi hesabıma, bu sorulara verdiğim yanıtlar ölçüsünde bayramı hak ettiğimi düşünürüm. Yani zaman akıp giderken "bir bayramı daha idrak etme"nin üstüne eklenebilecek bir değer olabilir bayramı hak etmek.

Ancak bayramda küslerin barışacağına, dargınlıkların giderileceğine dair naif inancım yok. Toplumdaki yozlaşma ve çürümüşlük ortada. Bir çırpıda tüm olumsuzlukları rafa kaldırıp "hayat bayram olsa" şarkısını söylemek de mümkün değil. Fakat dileğim; bayramı sevdiklerinin, yarinin, yareninin, çocuğunun yanında sağlıkla ve huzurla geçirenler için diğer olumsuzluklar bir müddet "rabarba" olarak kalsın. Rabarba da nesi, diyorsanız açıklayayım. Diyelim bir film izliyorsunuz ve filmin bir sahnesinde oyuncular restoranda yemek yiyip sohbet ediyorlar. Restorandaki diğer insanlardan yükseldiğini algıladığınız fakat dikkate almadığınız boğuk sesler rabarbadır. Seyirciler, oyuncuların konuşmasına odaklanırken fonda yer alan anlamsız seslerden oluşan mekan gürültüsüdür. İşte sevdiklerimizin yanında geçirdiğimiz güzel anlara odaklandığımızda bayram gerçek kıymetini bulur, onun ötesindeki tatsızlıklar fasa fisodur, rabarbadır. Aslında "Sevdiklerimizin yanında geçirdiğimiz her an bayramdır" demek geliyor içimden; ama o zaman da "Deliye her gün bayram" atasözüne tosluyorum. Atalar bunu hangi bağlamda söylemiş bilmiyorum ve her atasözü de haklı olacak değil ya! Asık suratlı bir akıllı olmaktansa deli olmak yeğdir. Ne mutlu böyle bir deliliği peşin peşin kabullenenlere! Ne mutlu yaşadığı anların ve bayramların kıymetini bilenlere!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder