Kızım geçenlerde beni böyle resmetmiş. Neden beni dört ayaklı çizdiğini sorduğumda aldığım yanıt "Oyun oynuyorsun" oldu. Annemin yorumu ise bombaydı: "Her yere yetiştiğin için çok kollu yapmış!"
Doğru. Kızım için her yere çoğunlukla tek başıma yetişmeye çalışırken garip bir yaratığa dönüşmem olağan. Hatta kendimi bir UFO gibi hissediyorum diyebilirim. UFO'nun açılımı İngilizcede "tanımlanamayan uçan nesne" anlamına geldiğine göre ben de oradan oraya uçarken kendisini tanımlayamayan bir UFO anneyim adeta! Kâh hüzünlü, kâh ümitli. Kâh sisler içinde kaybolmuş, kâh gözünü ufuklara dikmiş.
Kızım dünyaya merhaba demeden çok önce ender görülen ses hastalığım için uzmandan uzmana uçuyordum; kızım doğup büyüdükten sonra ona konan birtakım teşhislerin ardından kızım için uçuyorum. Bu teşhislerden birisi DEHB (Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu) oldu. Tek tesellim, benimki gibi nadir olmayışı. Anladım ki insan hastalandığında bile, acı yüklü de olsa bir gruba aidiyet duygusuna ihtiyaç duyuyor. Hastalığın yanı sıra tek başınalık, "bir benim mi başıma geldi bu?" sorusu yüreğinizi kemiriyor.
DEHB'i ilkin önemsemedim. Belki kabullenmek istemedim. Ama gün be gün belirtiler üstüme gelip hayattan yıldırınca çağımız insanının çarçabuk bilgi edinme refleksiyle internetten okumalara başladım. Bu arayışın hengamesinde yoğrulurken bir kitaba rastladım. Kendisi de DEHB'li bir psikiyatr olan Gabor Maté'nin yazdığı "Dağınık Zihinler".
Yazar da aynı dertten muzdarip olduğundan mıdır nedir, kitabın bendeki etkisi büyülü oldu. Zira bir DEHB'li olmakla o bireyin zihnini dışarıdan okumak aynı değil diye düşünüyorum. Onların ana-babalarının omzuna cesaret veren bir dokunuş da gerekiyor ayrıca. Çünkü şu anda bu satırları yazarken dahi gözlerimin dolmasına engel olamıyorum kızıma öfkelendiğim ve durumunu anlayamayıp ona haksızlık ettiğim anları aklıma getirdiğim için. O yüzden Gabor Maté'ye bu kitabı yazdığı için müteşekkirim. Bu nörolojik farklılığın ana-babaları topa tutarak değil; genetik, toplumsal, ekonomik, ailevi, vs. pek çok bileşenin bir araya gelmesiyle oluşabileceğini izah ettiği için de. DEHB için ilaç kullanımını kutsayan veya tamamen reddeden bir yaklaşımı benimsemediği için de. Aslına bakarsanız yazar öyle güzel bir yol çiziyor ki ilaç tedavisinden öte, burada alıntılayacağım birkaç satırdan ne olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır. (Gabor Maté'yi selamladıktan sonra iki kelâm da kızıma edeceğim.)
"Yetişkinle pozitif temasın sıcaklığı ve memnuniyeti genellikle çocuğun prefrontal korteksine dopamin sağlamada bir psikostimülan* kadar iyidir. Daha fazla güvenlik, daha az endişe ve daha fazla odaklanmış dikkat anlamına gelir. Her durumda sabit kalan görülmemiş faktör, çocuğun yaşamın ilk yıllarına kadar uzanan bilinçli olmayan bağlanma özlemidir. Bu ihtiyacın karşılandığı yerlerde DEB sorunları geri çekilmeye başlar." (s. 138)
"DEB'li bir çocuk, bakım veren ve duyarlı bebek arasındaki ilişkide bir aksama nedeniyle yaralanmıştır. Dikkat eksikliği bozukluğunda görülen tüm davranışlar ve zihinsel kalıplar yaranın dış belirtileri veya acısını hissetmeye karşı verimsiz savunmalardır. Eğer gelişim gerçekleşecekse, şimdi benliği daha fazla incinmekten korumak için tüketilen enerjinin büyüme için serbest olması gerekir. Kilit nokta bağlanma ilişkisini sağlamlaştırmaktır." (s. 155)
"Ebeveynlerle olan ilişki, çocuğun zihinsel gelişiminin çiçek açması için gereken toprak, yağmur, güneş ve gölgedir." (s. 156)
Ve kitabın bitiş cümleleri:
Sevgili kızım,
Sanıyordum ki bugüne değin anneliğimi olağanüstü yaptım. Ancak yanılmak, biz insanların dünya yolculuğunda uğradığı kaçınılmaz duraklardan biri. Senin hassasiyetlerini, kırılganlığını ve öfkeni doğru okuyamamışım. Ama az önce bahsettiğim kitapta okuyup öğrendiğim bir çıkış yolum var: Senin gibi çocukların, çevrenin olumsuzluklarına karşı hassasiyetleri kadar olumlu değişikliklere de eşit derecede duyarlılığı varmış. Yani diyor ki doktor Maté, seni savunmasız kılan, ışığının parladığı yer aynı zamanda! Niyazi Mısrî'nin dizelerini gel de hatırlama şimdi: "Dermân aradım derdime / Derdim bana dermân imiş"
Sen dertli, ben dertli... Fakat bu, dövünülecek bir durum değil; tam aksine, birbirimizin dertleriyle hemhâl olurken gidilecek nice taşlı yolları ve birbirimizden öğreneceğimiz nice güzellikleri keşfetmek demek. Yukarıda koyu puntoyla alıntıladığım cümleden ilhamla, senin görevin çiçek açmaksa benim görevim toprağın, yağmurun, güneşin ve gölgen olmak. Ara sıra delirirsek bunu gök gürültüsü ve şimşeğe bağlayabiliriz. Yeter ki ardından güneşin arkasına saklanmış muzip bir gökkuşağı gülümseyiversin! UFO'muza da biner, gökkuşağının üzerinden de uçarız evelallah!
*Psikostimülan: DEHB tedavisinde kullanılan uyarıcı ilaçların ortak adı