Birkaç yıl önce okuduğum Trevanian'ın "İnci Sokağı" kitabından paylaşmak istediğim bazı ilginç satırlar:
"...radyonun üstünlüğü, bizi kendine çekmesi, hayal gücümüzü meşgul etmesi, resimleri zihnimizin duvarlarına kendimiz yapalım diye zorlamasıydı. Radyoda yakışıklı bir adam, sizin kendi yakışıklı adamınızdı. İyi yürekli kadın, sizin kendi kafanızdaki iyi yürekli kadındı. Güzel bir günbatımı, sizin günbatımınız, sizin güzelliğinizdi."
"Dünyayı düzeltme sırası sana geldiğinde, şunu asla unutma: sağlık ve eğitim hizmeti gibi temel ihtiyaçları karşılamak için hem kapitalist rekabetin randımanına, hem de sosyalizmin merhametine ve hümanizmine ihtiyacın var. Parayı kapitalistler kazanmalı, sosyalistler harcamalı."
"Orta sınıftan insanların, bu fakirler yiyecek parası bile bulamazken çocuklarına lüks şeyler alıyor, diye yakındıklarını duyduğum zaman, hemen aklıma annemin bize hazırladığı zengin Noeller gelir, bunu sağlayabilmek için ailenin dağılması riskini bile göze aldığını hatırlarım. Ayağını yorganına göre uzatmak, bir burjuva değeridir, çünkü zenginlerin tasarruf etmeye değer bir şeyleri vardır. Fakirler alabildiğine harcar. Hayatlarının o renksiz dokusu üzerine biraz renk saçmak zorundadırlar. Aç olan, rüyasında kepekli pirinçle sebze görmez, görecekse pasta görür."
"Kendi kendine konuşmak, deliliğin şaşmaz belirtisi sayılırken, şarkı söylemenin ayıp bir şey olmadığını öğrenmiştim."
"Seneye on yaşında oluyordum. İki basamaklı bir yaşa geçmek bence çocukluğun sonu demekti, çünkü ... itiraf etmekte yarar var, bir kere çift basamaklı sayılara geçtiniz mi, ömrünüz boyunca orada kalıyordunuz."
"Zaman kavramını ele alın mesela. "Şimdi" dediğinizde, 'gelecek'ten başlayıp 'geçmiş'e doğru hızla akan parlak bir andan söz ediyorduk. Ama peşpeşe bir sürü "şimdi" noktaları geçmişe akıp dursa da, geçmiş asla uzanmıyor, gelecek de, zamanın ondan koparıp geçmişe attığı parçalardan ötürü kısalmıyordu, çünkü geçmiş de, gelecek de, aslında sonsuzdu. İnsan sonsuz artı bir parça, ya da sonsuz eksi bir parça diye bir şey düşünemezdi. Hızla kayan o ışıklı 'şimdi' bile kaypaktı, çünkü siz 'ş' harfini söylerken 'i' harfi gelecekteydi, siz 'i' harfine ulaştığınızda da 'ş' artık geçmişteydi. 'Şimdi'yi yanınızdan uçup geçerken satırla ortasından kesseniz bile ortadaki 'm'nin yarısını bir yana, yarısını öbür yana itseniz bile, daha o parçaların havada titremesi durulmadan, 'şimdi'nin tümü çoktan geçmişe kayacak, bir daha kimseler görmeyecekti."
"Madem sevişmek o kadar yüce ve güzel bir şeydi, doğa neden bu işi bu kadar küçümsüyordu da, işi işeme teçhizatımızla yapmak zorunda bırakıyordu? Eğer vücut alanı çok sınırlıydı da, doğa organlarımıza çifte görev vermek zorunda kalıyorduysa, neden parmaklarımızla koklayıp sesleri dirseklerimizle dinlemiyorduk? Bu yüce eylemi yapacak özgün bir organ bulunması için başka şeylerden fedakârlık etmek gerekmez miydi? (Belki pek acil bir işi yokmuş gibi görünen göbek deliğimize birtakım görevler verilebilirdi.)"