11 Kasım 2019 Pazartesi

"Derin Sıçrayış Hipnoz" üzerine notlar

Hipnoz ile tanışmam bir dert vesilesiyle oldu. Yıllardır boğazıma paslı bir zincir gibi dolanan bir ses rahatsızlığım var. Bunun sebebinin psikolojik kökenli olduğu anlaşıldıktan sonra gitmediğim terapist, kullanmadığım antidepresan kalmamıştı. Bir akşam rahmetli babam elime bir kağıt tutuşturdu. İzlediği bir televizyon programındaki bir hipnoterapistin adını not almıştı ve böylece bana yeni bir kapı aralamış oldu. Kağıtta yazan isim Mehmet Başkak'tı. Ancak onun İstanbul'da olduğunu öğrenince içimi bir sıkıntı bürüdü. "Yine mi düşeceğiz yollara yollara!..." diye içimden geçirdim. Geçirdiysem de, hastalığıma bir umar bulma umuduyla yine düştük yollara yollara, aştık dağları dağları...

Mehmet hocayla tanıştıktan sonra hayatım değişti desem acaba abartmış olur muyum? Sanırım olmam. Bence onunla yolu kesişen pek çok insanın "hayatımdan Mehmet Başkak geçti" diyebileceği, kendine has bir rüzgar estiren bir insandan bahsediyorum. Psikoloji ve hipnoz bilgisinin yanı sıra felsefeden şiire, tasavvuftan savunma sanatlarına kadar sayısız konuda kendisiyle sohbet edebilir, ondan kıymetli bilgiler edinebilirsiniz. Ama bu engin birikimi, onu birtakım zeytinyağı entelektüelleri gibi konuşmada üste çıkma, dinleyene üstünlük taslama telaşına sevk etmez. Köylüyle köylüdür, kentliyle kentli. Yani size onunla varoluşçuluk tartışabileceğiniz hissini de verir, birlikte pazar alışverişi yapabileceğinizi de.

Elbette Mehmet hocayı anlatmak, bir kitaptan söz etmeye niyetlendiğim bu yazının kapsamı dışındadır. Ama kitabın yazarı o olunca ister istemez ondan bahsedesim geldi. Aslına bakarsanız hocama duyduğum bu sevgi ve saygı nedeniyledir ki, eserine toz kondurmak gelmiyor içimden. Ancak onun yazdıklarına duyduğum saygı kadar, eserini okumak için harcadığım emek ve zamana da bir namus borcum var. Dolayısıyla bir okur olarak bu eserde neleri aradığımı ve bulduğumu, neleri bulamadığımı tüm açıklığıyla yazmak istiyorum. Bu arada bir cahil cesaretiyle bu yazıyı kaleme aldığımı belirtmeden geçemeyeceğim; çünkü psikoloji ve özelde hipnoz üzerine bilgim sınırlı. Benim muradım, bilimsel ve edebi yazın okumaya ve yazmaya hayli alışkın bir okurun hocasına gelecekteki eserleri için naçizane bir öneriler demeti sunmak.

Bu kitabı anlatmaya başlarken kitabın kimlere yönelik olduğuyla ilgili net bir cümle kurmak istiyorum ama kafam karışık. Kitabın ilk bölümlerinde hipnoza ilişkin temel bilgiler verilmiş ve yaygın hurafeler kısaca çürütülmüş. Bunları okuyunca, o halde bu kitap hipnoz meraklısı herkese kapısını açmış derken... sonlara doğru kimi teknik terimlerin (örneğin parts, NLP, EFT, vs.) kısacık da olsa açıklaması neden okurdan esirgenmiş? Yoksa kitap yalnızca hipnoterapistlerin mi hizmetinde? 


Konu hipnoz bilimi olunca insan ister istemez daha sistemli bir içerik bekliyor. Oysa okurken hissettiğim, birbirinden bağımsız gibi görünen yazıların kitapta bir araya getirilmiş olmasıydı sanki. Hani bazı köşe yazarları gazetede yazdıklarını kitaplaştırır da, kitap yer yer kendini tekrar eder gibi olur. Hocamın kitabının ilk bölümleri de bunları andırmış. Eser şöyle düzenlenseydi daha derli toplu olmaz mıydı: Tarihe damgasını vurmuş bilinçaltı psikologları ve terapistler ile onların yaklaşımları geçiştirilmeden biraz daha ayrıntılı verilerek hipnozun tarihçesiyle sağlam bir başlangıç yapılıp ardından hipnozun bugünü eğrisi doğrusuyla tartışıldıktan sonra Mehmet hocanın kendi yöntemi ortaya konsaydı, ben de okur olarak bu yöntemin diğerlerinden farkını daha rahat görebilirdim. Yani bilimsel bakış arıyorum bu tür kitaplarda. Neden Freud’u eleştiriyor hoca? Hipnoz dehası Milton Erickson’dan farkı ne? Bunlar muğlak kalınca, yerleşik basmakalıp terapi yaklaşımlarına ne denli meydan okunursa okusun, tanıtım bülteni havasında gidiyor kitap. Hoca ön sözünde şiirsel ve coşkulu üslubuyla “atımı meydana sürüyorum” diyerek açılışı yapıyor. Evet, ben de görüyorum o heybetli atı; ama ayağı aksıyor! Rahatlıkla dört nala gidebilecekken üstelik!


Meydan okuma demişken... Hocanın kitabın ön sözünden başlayarak hesaplaştığı birileri var. Mehmet hocanın edebiyat bölümü mezunu olmasını dillerine dolayıp hipnoz yetkinliğini sorgulayanlar. Hukuk fakültesine gitmeden yargıçlığa soyunmuş bu tip insanlara her yerde rastlayabilirsiniz; Murakami’nin şu satırlarında olduğu gibi:

"Uzmanlık alanınız dışında kalan bir şeye el atmanız, o alanın uzmanları tarafından hiç hoş karşılanmaz. Akyuvarların bedeni yabancı şeylerden arındırmaya çalışması gibi, girişiminiz bu uzmanlar tarafından açık biçimde engellenir. Buna rağmen cesaretinizi yitirmeden, inatla devam ederseniz, zaman içinde, "Eh, çare yok" gibi bir hisle kabul görürsünüz, onlara eşlik etmenize izin verilir ama en azından ilk başlarda karşılaşacağınız tepkiler hep sert olur. "Söz konusu alan" ne kadar darsa, ne kadar uzmanlık gerektiriyorsa ve ne kadar büyük bir otoriteyi temsil ediyorsa, o alandaki insanların kibirleri ve sizi dışlama dereceleri de o kadar yüksek olur ve onlardan alacağınız tepki de aynı oranda sertleşir." (Mesleğim Yazarlık, Haruki Murakami, s. 13-14)

Mehmet hoca başkaldırıyor hipnozu tekeline almışlara. Soylu bir başkaldırı bu. Kitap belli ki biraz bu başkaldırının öfkesiyle yazılmış. Elbette tanrılardan ateş çalan Prometheus olmak kolay değil. Hoca da zaten ara ara çatıyor köşe başlarını tutarak ona saldıranlara. Futbolda çok hoşuma giden bir deyim vardır: topu göğsünde yumuşatmak. Gönül isterdi ki, tıpkı bir futbolcunun süratle gelen topu göğsünde yumuşatması gibi, hoca da sinesindeki edebiyat hazinesinin tavında dövseydi kendisine yönelen haksız eleştirileri. Daha rafine satırlar okusaydı okur.

Hocanın başkaldırısı salt kendisine haksızlık edenlere duyduğu öfkeden ibaret değil elbette. Onun asıl derdi, kendi ifadesiyle "Tanzimat aydınları" gibi ithal hipnoz uygulamalarını bire bir kopyalayıp uygulayanların aksine bu toprakların hipnoz geleneğini oluşturmak. Bu yurdun insanı, dili, alışkanlıkları, inanışları, değerleri, edebiyatı, tarihi, coğrafyası, kültürü, lezzeti, kokuları gibi bize özgü ne varsa onunla beslenen bir anlayışı esas almak. Yani öyle bir hipnotik telkin dili oluşturacaksınız ki, size terapiye gelen insan kendisini öz yurdunda ve evinde hissedecek. Kültürümüzün zenginliğini düşünürsek malzeme çok bu açıdan. Kitap bunu fazlasıyla hissettiriyor. Sorguladığım tek nokta, İslam'a çok fazla referans verilmesi. Kuşkusuz Kur'an'ın hipnotik dili güçlü. Bu topraklarda bu kaynaktan yararlanmamak, büyük eksiklik olurdu. Ama farklı inanç grupları ve kendini hiçbir dine ait görmeyenler için bu referanslar ne kadar anlamlı acaba?

Ayrıca ana metin ve kaynakça arasındaki bağ güçlendirilmeli. Örneğin, bir bölümde Sartre'dan bahsediliyor; fakat eserin adını merak edip kaynakçayı açtığınızda Sartre ortalarda yok. Bu şekilde pek çok yazar ve şaire kaynak gösterilmeden atıf yapılıyor. Meraklısı mutlaka görmek ister hangi eserden alıntı yapıldığını. Etik bunu gerektirdiği gibi, yazılan esere katkıda bulunan tüm kaynaklara saygı duruşu gibidir kaynakça. Bu anlamda kaynakça, filmlerin kapanış jeneriği kadar anlamlı ve önemlidir. Görüntü yönetmeninden figüranına, kurgucusundan teknik ekibe kadar herkes selamlanır orada.

Son olarak, can sıkıcı sayıda noktalama ve yazım yanlışları, anlatım bozuklukları ve cümle düşüklükleri esere gölge düşürüyor. Neyse ki, hocanın edebiyatla yoğrulan akıcı sohbet dili ve kitaptaki bölümler arasına serpiştirilmiş şiirler, sevimli kısa öyküler ve fıkralar bu durumu biraz olsun hafifletiyor. Bunların yanı sıra hocanın paylaştığı olaylar ve özellikle kitabın sonundaki çarpıcı terapi öykülerini okurken dehşet, hayret, merak gibi duygular arasında savrulabilirsiniz. Hele bazı öykülerde hocanın olağan dışı anlar karşısındaki işlek zekasına da şapka çıkarmamak mümkün değil. İşte "hipnoz nelere kadir" demeden edemediğim örnek olaylardan biri:


Mehmet Başkak

Son bölümdeki her hipnoterapi öyküsünün sonunda "kıssadan hisse" bölümü var. Yazar, deneyimlediği sıradışı olayın hemen ardından kendine çıkardığı dersleri not almış. Ben de bu kitaptan kendime şöyle bir hisse çıkardım: Her ne işle meşgul olursak olalım, ayaklarımız kendi toprağımıza basmalıdır. "Türk hipnozu"nu yerleştirmeyi dert edinmiş bu yazar gibi, Türk tıbbı, Türk eğitimi, Türk tarımı, Türk mühendisliği, vb. üzerine kafa yorulmalı. Ve sırf bu yüzden bile olsa, bu ilginç kitap okunmalı. 

*Derin Sıçrayış Hipnoz: Davranış Değiştirmenin Hipnotik İlkeleri - Mehmet Başkak - Dört Mevsim Kitap