23 Şubat 2017 Perşembe

Üç memleket, üç yangın ve bol köpüklü Türk kahvesi

İtalya.
Giordano Bruno, evrenin ikamet ettiğimiz dünyadan ibaret olmadığını, başka gezegenlerin de varlığını işaret etti. Engizisyon Mahkemesi'nin kararınca diri diri yakıldı.

Almanya.
Meclis binası olan Reichtag yakıldı. Hitler, yangını bahane ederek ülkeyi anahtar teslim aldı; güle oynaya diktatörlüğe kavuştu.

Türkiye.
Sivas'a şiir okumak, türkü söylemek ve semah dönmek için gidenlerin bazıları diri diri yakıldı, bazıları yangında dumanla boğuldu.

Bir yangın daha eklendi bu listeye: Yalnızca birkaç gün önce, yüzlerce sanat insanını yetiştirmiş Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ni yakarak yok etmeye çalıştılar. Tıpkı Bruno'yu yakınca evrenin yasalarını örtbas edeceğine inananlar gibi. Tıpkı Nazi hükümranlığının sonsuza dek süreceğini umanlar gibi. Tıpkı türkü diyen dilleri, şiir yazan elleri ateşte boğunca türkülerin ve şiirlerin sesinin kısılacağını zannedenler gibi.

Yobazlık ve faşizmin yöntemleri de, muradı da tarih boyunca değişmedi: Yok etmek. Yine yangınla, gözdağıyla, baskıyla bir saltanata kafa sallamamız bekleniyormuş...muş...

İşte tam bugünlerde bol köpüklü bir Türk KAHVESİ yudumluyormuş ya da bol KAKAOLU bir pasta tadıyormuşcasına "kahverengiden yana olmak görevdir" ülkenin yangın yerine dönmemesi için. Ataol Behramoğlu'nun Sivas yangınına atfen yazdığı "Yaşamak görevdir yangın yeri"nde dizesine ek olarak...