27 Haziran 2016 Pazartesi

İnci'nin ilk mektubu (ya da bir annenin hezeyanları)

Merhaba dünya,  

Bir dünyalı daha kuruldu geniş kucağına. Bir kursak daha açıldı yeryüzü sofrasındaki acı-tatlı yemişleri tatmak için. 

Etrafımda toplaşanların söylediklerine bakılırsa olağandan fazla bekletmişim onları. Eve gelen misafirler dünyaya nasıl geldiğimi soruyorlar anneme. O da "karnıyarık" yönteminden bahsediyor ve bu sözüyle onları güldürüyor. Oysa bir de bana sorun; doğumumda gülünecek ne varmış? Haftalardır sıcacık bir kozanın rahatlığına gömülmüşken birdenbire üstümdeki kapak açılıverdi ve beni maskeli, yemyeşil ninja kaplumbağa kostümlü adamlar buz kesen bir odaya alıverdi. Bağırıp çağırmak nafile! 

Şimdi bulunduğum yer fena sayılmaz, ana rahmi kadar rahat değilse de. Ne de olsa konformist günlerim geride kaldı. Emeksiz yemek yok. İlk günlerimde biraz zorlanmış olsam da, artık en sevdiğim iş oldu annemin sevecen göğsündeki süt musluklarına ağzımı dayayıp hayat iksirini yudumlamak. 

Annemi gördüğüm an bir güğüm süt görmüş gibi oluyorum desem yalan olmaz. Gerçi görme duyum henüz berraklaşmadı; fakat koklayabildiğim kadarıyla da öyle: O hep süt kokuyor! Sınırlı algımla seçebildiğim annem; uzun siyah saçlı, evde daima yelpazeyle gezip sıcaklardan yakınan ve sürekli su içen bir kadın. Bir de dayımla çok kaynatıyorlar! Bazen benimle ilgili, bazen başka konulardan konuşup habire kıkırdıyorlar. Annem benim ismimi bir şiirden devşirmiş. Dayım ise ben annemden beslenirken bana bakıp "Adiloş bebe" diye birisinden bahsedip duruyor:  
Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana 
Adiloş Bebem, 
Hasta düşmeyesin diye, 
Töremiz böyle diye, 
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü...


Babama gelince... Kocaman ellerinin arasında arşa yükseliyorum sanki. Eksik olmasın, benimle bir yetişkin gibi konuşan tek insan o ("N'oldu sana?" derken l harfini inceltmesini saymazsak). Diğerlerine bakıyorum; koca koca adamlar ve kadınlar seslerini cırlatarak, dudaklarını büzerek, şekilden şekle girerek benimle iletişim kurma çabasındalar. Neden böyle yapıyorlar, anlayamıyorum. Ayrıca anneannem, babaannem ve bazı teyzeler yüzüme bakarak mırıl mırıl bir şeyler söylüyorlar. Mırıltıları bitince yüzüme üflüyorlar. Bunun da ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok. Ancak sonundaki üflemeyle gelen serinlik, şu yaz sıcaklarında çok hora geçiyor.

Üzerinize afiyet, biraz gaz sorunum var. Çektiğim ıstırabın tarifi imkansız; ben de zaten tarif edemediğim için veryansın bağırıyorum. Yaşadığım bu işkencenin ödülü olsa gerek; büyüklerin dünyasında ulu orta gaz çıkarma hiç hoş görülmezken, benim gaz çıkarmam takdirle karşılanıyor, neredeyse alkışlanıyor. Laf aramızda, bir ikindi vakti annemin bağrında yarı uykulu yarı uyanık, sıcaktan mayışmış bir halde keyif çatarken, annemle baş başa tadını çıkardığımız o ânın mutluluğunu taçlandırmak için, yani sırf o mutlu olsun diye, muhteşem bir "Tzoooort!" sesiyle gaz çıkarttım. Ama annem dalga geçti benimle: "Hiç romantik değilsin kızım!" Ben bu dünyaya büyükleri anlama çilesini çekmeye mi geldim?

Siz yetişkinler kadar karmaşık değilim oysa. Tek istediğim, huzur güven istikrar. (Televizyonda bağırıp çağıran takım elbiseli adamların sözleri gibi oldu ya, neyse.) Huzurla beslenmek, güven içinde uyumak ve tüm bunları istikrarlı bir biçimde tekrar etmek. Evet, istediğim yalnızca bu. Benim gibi milyonlarca yeni doğmuş ve doğacak dünyalıların da istediği... Ben isteklerimi sevimli ailemden karşılayabiliyorum; fakat dünya benim aileme ve evime benziyor mu, onu bilmiyorum...

19 Haziran 2016 Pazar

"İnci Dakikaları"

Sen bana yeni yılsın her dakika
Her dakika bir yaşıma daha giriyorum

Sen benim üstüne titrediğim güzel ve yeni
Saatim kadar saadetimin gözbebeği zamansın
...

Sezai Karakoç - İnci Dakikaları 

Yukarıdaki şiirin derinlerine dalış yapıp çıkardım kızımın ismini. Ve bu dizelerdeki gibi onunla geçirdiğim her dakika İnci dakikası ve o dakikada bir yaşıma daha giriyorum! Bu hesaba göre 11 Haziran 2016'dan beri yaşım on bini geçti bile! Zaman ne hızlı akıyormuş meğer...

Bir de Pilli Bebek'in çok sevdiğim "Kızım" şarkısında bakın ne buldum: 
Sadece ikimizin uyandığı saatlerde duruyor zaman

Buyur buradan yak: İncimin yanında zaman duruyor mu, yoksa süratle ilerliyor mu? Çözemedim bu bilmeceyi. İyisi mi büyüyünce kızıma sorayım. O büyüyünceye kadar da bu şarkıyı kendi kendime mırıldanayım:

Gel kızım sokul bana
Bir kez daha alayım kokusunu
Benim küçük bahçemin