Merhaba Edip Bey,
Bahar saklandığı kovuktan aniden çıktı.
Çıplak ağaçlar, değişen mevsim döngüsü yüzünden, eskiden yavaş yavaş
bezendikleri yeşillerini belki süratle bezenecek şimdi. Sonsuzluğa
uçtuğunuz gün olan 2 Mart 2025'te hava buz kesmişken şimdi arsızca parlayan
güneş karşısında şaşkınız. Yine de kışın ardından baharın gelmesine
seviniyoruz.
Fakat dev ve
kudretli bir ağaç olan şu hayatta aynı anda dört mevsim hüküm sürüyor.
Zıtlıklar dallanıp budaklanarak iç içe geçiyor. Doğumlar, yeni ölümlüleri
aramıza katarken kimi ölümler ölümsüzlüğü muştuluyor. Sizin de bir bahar gününe
rastlayan gidişiniz, şarkılarınızı dinleyenlerde yeniden doğacağınızın
doğadaki işareti sanki...
Sesiniz, bir dağın
doruğundan kopup gelen ve çağlaya çağlaya kulaklarımıza dökülen bir şelaledir.
Bu şelalenin akışındaki nağmelere kulak verenler, ozanlar sofrasına buyur
edilir: Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Âşık Mahzuni Şerif, Can Yücel, Vedat
Türkali, Yılmaz Odabaşı, Mazlum Çimen, Neşet Ertaş, Orhan Veli Kanık,
Zülfü Livaneli ve daha nicelerinin dizeleri, notalara damla damla akar.
Şarkı söylerken o pırıl
pırıl gülümsemeniz dudaklarınızdan eksik olmaz. Dünyayı kucaklayacakmış gibi
açılan kollarınızla, gövdeniz de bizlere gülümser adeta. O yüzden tüm büyük
müzisyenlerin konserlerinde olduğu gibi, sizin konserlerinizden dinleyiciler asla
boş çıkmaz. Kulaklar ve yürekler dolar taşar. Neredeyse marş mertebesine
yükselmiş şarkılarınızla güzel günlere inanç diriltilir, meydanlarda birlik
olunur, dünyanın adaletine ve akıp giden yıllara sitem edilir, gönüle
aldırmamak öğretilir.
Edip Bey,
Siz yurdunuzu ve halkınızı çok sevdiniz. Biz de sizi ezgilerinizle olduğu kadar yenilmez duruşunuzla sevdik. Tıpkı bir şarkınızdaki gibi: "Sokağın tavanı kadar" sevdik. İnsan sevdikleriyle kolay kolay vedalaşmaz ya, benim de yazımı bir veda yazısı olarak sonlandırmaya hiç niyetim yok. Çünkü her şarkınızda sizinle yeniden merhabalaşacağız ve yeniden umudumuzu bileyeceğiz. “Elimizde gül, önümüzde upuzun yol” ile… Görüşmek üzere!